Cilt:09 Sayı:02 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:09 Sayı:02 (2020) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 27
Results Per Page
Sort Options
Item Altı-On İki Aylık Bebeklerin Uyku Düzenlerine İlişkin Anne Görüşleri(Ankara Üniversitesi, 2020) Akyol, Aysel Köksal; Çocuk Gelişimi ve Eğitimi; Sağlık Bilimleri FakültesiAmaç: Bu araştırmada, altı-on iki aylık bebekleri olan annelerin bebeklerinin uyku düzenine ilişkin görüşlerini belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırmada nitel araştırma modellerinden biri olan Temel Yorumlayıcı Desen kullanılmıştır. Çorum il merkezinde altı-on iki aylık bebeği olan 6 anne araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış sorulardan oluşan “Görüşme Formu” kullanılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Araştırmada bebeklerin genellikle belirli bir uyku düzenleri olduğu, bununla beraber annelerin bebeklerinin uyku düzenini oluşturmak için çeşitli uyku rutinleri olmasına karşın bebeklerinin uyku düzenlerini oluşturmada çoğunlukla kendilerini yetersiz gördükleri ortaya çıkmıştır.Item Üniversitede eğitim gören kız öğrencilerde sosyal medya bağımlılığı ve beden algısı ile beslenme bilgi düzeylerinin karşılaştırılması(Ankara Üniversitesi, 2020) Özgür, Mustafa; Uçar, Aslı; Sağlık Bilimleri; Sağlık Bilimleri EnstitüsüAmaç: Bu çalışmanın amacı üniversitede eğitim gören kız öğrencilerde sosyal medya bağımlılığı ve beden algısı ile beslenme bilgi düzeylerinin karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Yaşları 19-25 arasında değişen 573 kız öğrenci üzerinde yüz yüze görüşme yöntemi ile anket formu uygulanmış ve öğrencilerin sosyal medya bağımlılıkları, beden algıları “Yetişkinlerde Beslenme Bilgi Düzeyi Ölçeği(YETBİD)”sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaşlarının medyan değeri 21,0 yıl, vücut ağırlığı medyan değeri 57,0 kg, boy uzunluğu medyan değeri 164,0 cm ve BKİ medyan değeri 20,9 kg/m2’’dir. Öğrencilerin YETBİD ölçeğinden aldıkları puanın medyan değeri 35, Q1- Q3 değerleri sırasıyla 29-40’tır. Çalışmaya katılan bireylerin beslenme bilgi düzeylerinin kötü sınıflamasına yer aldığı belirlenmiştir. Ayrıca öğrencilerin sosyal medya bağımlılığı ölçeği medyan değeri ve Q1-Q3 değerleri sırasıyla 51 ve 42-59’dir. Beden algısı ölçeğinden katılımcıların aldığı puanın medyan değeri ve Q1-Q3 değeri ise sırasıyla 98 ve 84-113 olarak saptanmıştır. Sonuç: Sonuç olarak öğrencilerin beslenme bilgi düzeylerinin kötü olduğu, BKİ değerleri ortalamaları normal düzeyde olmasına rağmen beden algılarının yüksek olmadığı ve orta düzeyde sosyal medya bağımlılıkları olduğu ortaya konmuştur.Item İlkokul Öğrencilerinin Okumaya Yönelik Tutumları İle Serbest Zamanlarında Kitap Okuma Alışkanlıklarının İncelenmesi(Ankara Üniversitesi, 2020) Beyazıt, Utku; Other; Otherİlkokul yılları çocuğun okumayı öğrenmesi ile birlikte okumaya karşı ilginin belirlendiği ve okuma alışkanlığının temellerinin atıldığı bir dönemdir. Okumanın bir alışkanlık haline gelmesi için çocuklara temel okuryazarlık sürecinden sonra erken yaşlarda okuma ilgisi ve sevgisi kazandırılması gerekmektedir. Bu noktadan hareketle bu araştırmanın amacı ilkokul öğrencilerinin serbest zamanlarında okuma alışkanlıklarının ve okumaya yönelik tutumlarının incelenmesidir. Çalışma, tarama modelinde betimsel bir araştırmadır. Çalışma grubunu Antalya il merkezinde ilkokula devam eden 208 çocuk oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, ‘’Kişisel Bilgi Formu’’, serbest zamanlarında okuma alışkanlıklarını belirlemeye yönelik araştırmacılar tarafından hazırlanan ‘’Okuma Alışkanlığı Anketi’’ ve okumaya ilişkin tutumlarını belirlemeye yönelik ise Kocaarslan (2016) tarafından Türkçe’ye uyarlanan ‘’1-6. Sınıflar İçin Okumaya Yönelik Tutum Ölçeği’’ kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, çocukların okuma tutumunun cinsiyete, kitap okuma sıklığına, serbest zamanlarında yaptıkları aktivitelere, okulda kütüphane veya sınıf kitaplığı bulunma durumuna, anne ve babanın kitap okuma sıklığına, ebeveynlerin çocuklarına kitap alma sıklığına, çocukların ebeveynleri ile birlikte kütüphaneye gitme sıklığına, okudukları kitap hakkında ebeveynleri veya öğretmenleri ile sohbet etme sıklığına, çocukların kitap okuma nedenlerine göre anlamlı olarak farklılaştığı görülmüştür. Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda ebeveynlere, eğitimcilere ve araştırmacılara, öneriler sunulmuştur.Item Zihinsel Engelli Çocuğu Olan Babalarda Babalık Rollerine İlişkin Farkındalık Yaratma(Ankara Üniversitesi, 2020) Çalbayram, Nazan Çakırer; Other; OtherAmaç: Bu çalışmanın amacı, bir zihinsel engelli çocuk okuluna devam eden öğrencilerin babalarına verilen eğitimin babalık rollerine ilişkin farkındalık/bilinç düzeylerine etkisinin belirlenmesidir. Yöntem: Çalışma tek gruplu öntest-sontest, yarı deneysel araştırma deseni ile yapılmıştır. Çalışma öğretilebilir zihinsel engelli çocuğu olan 18 baba ile gerçekleştirilmiştir. Lamb’in baba tipolojisine göre, babanın üç katılım boyutuna yönelik formlar düzenlenmiş ve eğitim hazırlanmıştır. Veriler Baba-Anne Görüşme Formları kullanılarak toplanmıştır. Eğitim öncesi; baba ve anneye göre, babanın babalık rolüne ilişkin veriler toplanmıştır. Sonrasında babalara babanın çocuğun dünyasındaki yerine ilişkin farkındalığı arttırma eğitimi düzenlenmiştir. Eğitimden on beş gün sonra tekrar baba ve anneye göre, babanın babalık rolüne ilişkin verileri toplanmıştır. Bulgularda yer alan anne görüşleri, babaların eğitim öncesi ve sonrası yanıtlarını doğrulamak üzere kullanılmıştır. Etik kurul onayı ile baba ve annelerden yazılı onam alınmıştır. Değerlendirmede ortalama, standart sapma, yüzdelik istatistikleri ve Wilcoxon testi kullanılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Çalışmada babaların eğitim sonrası “etkileşim” ve “sorumluluk” boyutlarındaki etkinliklere daha fazla katıldıkları belirlenmiştir. Annelerin gözlemleri de babaların katılımlarının arttığını doğrular nitelikte olmuştur (p<0.05). Diğer taraftan baba katılım boyutlarından “ulaşılabilirlikte” eğitim sonrası puanlarında sayısal artış olduğu görülmüş ancak bu artışın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Annelerin gözlemleri de babaları doğrular nitelikte olmuştur. Araştırma sonucunda; zihinsel engelli çocuğu olan babalara verilen eğitim ile babaların babalık rollerine ilişkin farkındalıklarının arttığı görülmüştür.Item Theraupeutic potency of benfotiamine against methotrexate-induced kidney injury and irisin immunoreactivity(Ankara Üniversitesi, 2020) Yalçın, Alper; Other; OtherAmaç: Benfotiamine (BFT), antioksidatif etkilere sahip etkili bir ajandır. Bu çalışmada, BFT'nin metotreksat (MTX) kaynaklı böbrek hasarı ve irisinin immünoreaktivitesi üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Yöntem: Toplam 28 sıçan dört eşit gruba ayrıldı: Kontrol (herhangi bir tedavi uygulanmadı), BFT (50 mg / kg BFT oral gavaj ile verildi), MTX (20 mg / kg MTX intraperitoneal yolla verildi) ve MTX + BFT. Çalışmanın sonunda, alınan böbrek dokuları rutin histolojik takip serilerinden geçirildi ve parafin bloklara gömüldü. Histopatolojik inceleme için hematoksilen & eozin, irisin ve kaspaz 3 için streptavidin-biotin-peroksidaz kompleks yöntemi parafin bloklardan alınan kesitlere uygulandı. Toplam antioksidan seviyesi (TAS) ve toplam oksidan seviyesi (TOS) Rel Assay kitleri ile belirlendi. Bulgular: MTX'in histopatolojik hasara, irisin ve kaspaz-3 immünoreaktivitesinde önemli bir artışa neden olduğu gözlendi. Biyokimyasal olarak, MTX verilen hayvanlarda toplam oksidan seviyesinde (TOS) önemli artış ve toplam antioksidan seviyesinde (TAS) düşüş belirlendi. BFT tedavisinin histopatolojik hasarı iyileştirdiği, TOS ve kaspaz-3 immünoreaktivitesini önemli ölçüde azalttığı, TAS düzeylerini artırdığı ve irisin immünoreaktivitesini önemsiz ölçüde azalttığı bulundu. Sonuç: Sonuç olarak BFT, MTX'in neden olduğu böbrek hasarını önlemede koruyucu etkiler sergilemiştir.Item Özofagus Atrezisi, Larengeal Kleft ve Trakeobronkomalazili Pediatrik Hastanın Hemşirelik Bakımı: Olgu Sunumu(Ankara Üniversitesi, 2020) Sümengen, Aylin Akça; Other; OtherÖzofagus atrezisi; hayatı tehdit edici, özofagus anomalilerinin içinde en sık görülen, yaşam boyu tedavi ve bakım gerektiren hastalıklardan biridir. Hastalığın A, B, C, D ve E olmak üzere toplam beş tipi bulunmaktadır. Larengeal kleft ve trakeobronkomalazi de benzer oranda riskli, solunum yollarını major bir biçimde etkileyen, ölümcül olabilen hastalıklardır. Bu hastalıkların tek başına klinik belirtileri birbirinden farklı olmakla birlikte bir araya geldiklerinde, beslenme ve solunum problemleri şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu hastalıklara sahip olan bebeklerde gelişim gerilikleri, tekrarlayan solunum yolları enfeksiyonları görülmekte ve sık yoğunbakım ihtiyaçları olmaktadır. Ayrıca hastaların cerrahi işlem gereksinimi sebebiyle birçok komplikasyona maruz kalma riskinin olduğu da görülmektedir. Bu nedenle bu anomalilere sahip çocukların hemşirelik bakımının belirli standartlarda ve bireye özgü olması hayati önem taşımaktadır. Bu standardizasyonun sağlanmasında NANDA tanıları NIC girişimleri ve NOC sonuçlarının bir arada ve entegre biçimde kullanımı oldukça önemlidir. Bu çalışmada, özofagus atrezisi, larengeal kleft ve trakeobronkomalazi tanısı almış 5 ay 27 günlük bebek olgu M olarak sunulmuştur. Olgu M’nin anamnezi Marjory Gordon’un ‘’Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli’’ne göre alınmış ve değerlendirilmiştir. Hastanın hemşirelik tanıları NANDA’ya göre konulup NIC’e göre girişimleri, NOC’a göre de sonuçları oluşturulmuştur.Item Gebelikteki Şiddetin Maternal-Fetal Etkileri(Ankara Üniversitesi, 2020) Sezgin, Duygu; Other; OtherÖzet Kadına yönelik şiddet yaygınlığı ve sonuçları nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu ve bir insan hakları ihlalidir. Dünyada her beş kadından biri yaşamlarını paylaştıkları partnerleri tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete, her üç kadından biri de herhangi bir şiddet türüne maruz kalmaktadır. Türkiye’ de kadına yönelik şiddet verileri incelendiğinde, evli kadınların %26-57’sinin fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığı görülmektedir. Kadının gebelik döneminde de şiddete maruz kalmasının önemli maternal-fetal sağlık sonuçları mevcuttur. Maternal etkileri; doğum öncesi kanama, madde kullanımının artması, depresyon, anksiyete, gebeliğin sonlandırılması, sezeryan doğum, preeklampsi, gestasyonel diyabet, yüksek mortalite ve morbidite oranlarıdır. Fetal etkileri de; preterm doğum, düşük doğum ağırlıklı fetüs, intrauterin gelişim geriliği, plasental anomaliler, zihinsel gelişim geriliği, yaralanmalar ve yüksel neonatal mortalite oranlarıdır. Özellikle kadınların gebelik döneminde aldıkları sağlık hizmetlerinde bire bir bakım, danışmanlık, takip ve tedavi yapan sağlık personelinin iyi bir gözlem yapması ve şiddete uğrayan gebeleri tespit etmesi gerekmektedir. Vaka tespitinde gerekli kurumlar ile iş birliği yapılarak annenin ve bebeğinin sağlığının kontrol altına alınması, şiddetin önlenmesi önemlidir.Item Meme Cerrahisi Uygulanan Hastalarda Taburculuk Öncesi Bilgi Gereksinimleri(Ankara Üniversitesi, 2020) Köstekli, Sibel; Other; OtherAmaç: Araştırma, meme cerrahisi geçiren hastaların taburculuk öncesi bilgi gereksinimlerini belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Tanımlayıcı, kesitsel tipte olan araştırma, Ocak-Temmuz 2019 tarihleri arasında Batı Karadeniz Bölgesi’ nde yer alan bir üniversiteye ait hastanenin genel cerrahi servisinde meme cerrahisi girişimi yapılan 87 hasta ile yürütüldü. Veriler, ‘Hasta Bilgi Formu’ ve ‘Hasta Öğrenim Gereksinimleri Ölçeği’ kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde; betimleyici istatistikler, Kolmogorov-Smirnov testi, Mann Whitney U Testi, Kruskall Wallis Testi ve Spearman Korelasyon Analizi kullanıldı. Bulgular: Araştırmada, hastaların yaş ortalamasının 45,5±14,2, %80,5’inin evli, %43,7’sinin ilköğretim mezunu, %82,7’ sinin çalışmadığı, %55,2’ sinin memede tanımlanmamış kitle tanısı aldığı, tanı konulma zamanının ortalama 7,2±12,2 ay olduğu, %60,9’una meme biyopsisi girişiminin yapıldığı ve %80,5’inin hastalığı ile ilgili bilgi aldığı saptandı. Hastaların bilgi gereksinimlerine ilişkin ölçek toplam puanının 211,8 ± 29,3 ile “son derece önemli” düzeyde olduğu ve bilgi alma gereksinimi duydukları alanların öncelikli olarak; tedavi ve komplikasyonlar, yaşam aktiviteleri ve yaşam kalitesi alt boyutlarında olduğu ve en çok ölçeğin yaşam aktiviteleri alt boyutunda yer alan “Bu hastalık yaşamımı nasıl etkileyecek?” konusunda, en az ise toplum ve izlem alt boyutunda yer alan “Klinikten eve nasıl gideceğim?” konusunda bilgi almak istedikleri tespit edildi. Hastaların demografik bilgileri ve sağlık durumlarına ilişkin değişkenler ile ölçek toplam puanlar arasındaki farkın anlamlı olmadığı bulundu (p>0,05). Sonuç: Hastaların demografik bilgileri ve sağlık durumlarına ilişkin değişkenlerin bilgi gereksinimlerini etkilemesi nedeniyle hastalara verilen taburculuk eğitimlerinin bireysellik baz alınarak planlanması önerilmektedir.Item Global Trends of the Researches on COVID-19: A Bibliometric Analysis via VOSviewer(Ankara Üniversitesi, 2020) Erbay, Elif; Sağlık Kurumları Yöneticiliği; Sağlık Bilimleri FakültesiGiriş: Çin'in Wuhan kentinde tespit edilen Coronavirüs (2019-nCoV) tüm dünyaya hızla yayıldı. Bu hızlı yayılım konu hakkında yapılan çalışmaların sayısının da artmasına yol açtı. Amaç: Bu çalışmada, 8 Aralık 2019 tarihinde Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan, dünyaya yayılan ve pandemi olarak ilan edilen koronavirüs enfeksiyonu ile ilgili yayınların geriye dönük bir analizini yapmayı amaçlamaktadır. Yöntem: “Coronavirus, COVID-19, 2019 novel coronavirus disease, 2019 novel coronavirus infection, 2019-nCoV disease, 2019-nCoV infection, coronavirus disease 2019, coronavirus disease-19” anahtar kelimeleri kullanılarak Web of Science veri tabanında 1 Ocak ve 30 Nisan 2020 tarihleri arasında yayınlanan çalışmalar taranmıştır. Verilerin tanımlanması ve analizi ülkeler, yayınlar, yazarlar, dergiler, kurumlar, alıntı yapılan referanslar ve bu değişkenler arasındaki bazı ilişkiler gibi kriterlere göre yapılmıştır. Yayınlara dair tanımlayıcı özellikler Microsoft Excel kullanılarak analiz edilmiştir. Seçilen bazı kriterlerin analizi ve görselleştirilmesi VOSviewer ve ArcGIS aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya, belirlenen tarihler arasında yayınlanan 1782 makale dahil edilmiştir. Çalışma, dünya çapında güçlü bir yazar iş birliği olduğunu ve pandemi ile mücadeleye katkıda bulunan çok sayıda finansman kuruluşunun olduğunu göstermiştir. Sonuç: Yayın kümelerini oluşturmak için kullanılan bibliyografik eşleştirme yöntemi aracılığıyla, bu yayınlarda yer alan temel odak ve ana konular vurgulanmıştır. Bu çalışma COVID-19 ile ilgili araştırmaların pandemiyi sona erdirmede önemli bir anahtar olduğunu vurgulamıştır.Item Üniversite Öğrencilerinin E-Sigara Kullanım Düzeyleri ve E-Sigara Kullanımına İlişkin Görüşleri(Ankara Üniversitesi, 2020) Öztaş, Duygu; Hemşirelik; Hemşirelik FakültesiAmaç: Araştırma, üniversite öğrencilerinin e-sigara kullanım düzeylerini ve e-sigara kullanımına ilişkin görüşlerini saptamak amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma kesitsel-tanımlayıcı olarak yapılmıştır. 23 Mart-31 Aralık 2015 tarihleri arasında yürütülen çalışmada örneklem seçimine gidilmemiş olup, toplam 1241 lisans öğrencisinin katılımı ile araştırma tamamlanmıştır. Araştırma verilerinin istatistiksel analizi, bilgisayar ortamında SPSS 20.0 paket programında yapılmıştır. Verilerin sayı ve yüzde hesaplamalarının yanı sıra, Mann Whitney U, Kruskal Wallis ve Ki-Kare parametrik olmayan istatistiksel analiz yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların %83.2’si kız öğrencilerden oluşmaktadır. Düzenli olarak sigara kullanımı %9 iken, e-sigara kullanan sadece 9 kişidir (%0.7). Katılımcıların %82’si (n=1017) “bütün tütün ürünleri zararlıdır, kullanılmamalıdır” cevabını vermiştir. E-sigara kullanım oranı her iki cinsiyette de oldukça düşük olup, kız ve erkek öğrenciler arasında e–sigarayı daha önce duyma, daha önce görme, e-sigara kullanma ve yakınlarında, çevrelerinde e-sigarayı kullanan kişi bulunma durumu bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0.05). Benzer biçimde “E-sigara bireylerin sigaraya başlamasını kolaylaştırır” ifadesine verilen cevaplar sigara kullanan ve kullanmayanlar arasında farklılık göstermektedir (p=.000). Sonuç ve Öneriler: Yapılan araştırma sonucuna göre öğrencilerin sigara ve diğer tütün ürünlerini kullanımı ve e-sigara kullanımı her iki cinsiyette düşük düzeylerdedir. Her ne kadar araştırmamız sonucunda kullanım oranları düşük saptanmış olsa da, iletişim olanaklarının ve pazarlama seçeneklerinin artması, ürünlere kolayca ulaşılabilmesi gibi nedenlerle e-sigara her zaman için toplum sağlığını, özellikle de adölesan sağlığını tehdit eden bir sorundur. Bu nedenle üniversite öğrencilerinin bilgi ve farkındalığının arttırılmasına yönelik uygulamaların yapılması ve yaygınlaştırılması önerilmektedir.Item İl Sağlık Müdürlüğü Çalışanlarının Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları ve Antropometrik Ölçümlerinin Belirlenmesi(Ankara Üniversitesi, 2020) Çalışkan, Zehra; Other; OtherAmaç: Bu araştırma, İl Sağlık Müdürlüğü çalışanlarının sağlıklı yaşam biçimi davranışları ve antropometrik ölçümlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Materyal ve Metod: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırmanın evrenini, İç Anadolu’da bulunan bir ilde Sağlık Müdürlüğü’nde çalışan 175 kişi oluşturmuştur. Araştırmada örneklem seçimine gidilmeyip çalışmaya katılmayı kabul eden tüm İl Sağlık Müdürlüğü çalışanları (n=166) örnekleme dâhil edilmiştir. Veriler araştırmacılar tarafından oluşturulan anket formu ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları(SYBD) Ölçeği ile bireylerle yüz-yüze görüşülerek toplanmıştır. Ayrıca çalışanların boy-kilo, bel çevresi ölçümleri yapılmış, bel/boy oranları, Beden Kütle İndeksi (BKI) hesaplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistikler, indepented t, Anova ve Tukey testi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 40.95±9.24 yıl olup, %46.7’si erkek, BKI’ye göre kadınların %42.9’unun hafif şişman, erkeklerin %44.9’unun hafif şişman, %23.6’sının obez olduğu, bel/boy oranına göre; kadınların %64.9’unun, erkeklerin %87.6’sının riskli olduğu belirlenmiştir. Katılımcıların SYBD ölçeği puan ortalamasının orta düzeyde olduğu (128.79±19.78), en yüksek puanın manevi gelişim, en düşük puanın fiziksel aktivite alt boyutundan alındığı bulunmuştur. Obez olanların sağlık sorumluluğu puanın daha düşük, bekâr olanların fiziksel aktivite puanının daha yüksek, eğitim durumu yüksek lisans olanların sağlık sorumluluğu, beslenme ve toplam ölçek puanının daha yüksek olduğu belirlenmiş olup gruplar arasındaki farkın istatistiksel olarak önemli olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç ve öneriler: Sağlığı geliştirici davranışlar ailede başlayıp, eğitimlerle şekillenmeye devam etmektedir. Bu nedenle katılımcıların sağlığı geliştirici davranışlarının orta düzeyden, iyi veya çok iyi düzeye çıkarılabilmesi için gerekli önlemlerin alınması, eğitimler planlanması ve teşvik edilmesi önerilmektedir.Item Türkiye’de Sağlık Çalışanlarının Tükenmişliğinin Cinsiyet Değişkeni Açısından İncelenmesi: Meta Analitik Bir Çalışma(Ankara Üniversitesi, 2020) Kutlu, Gamza; Zootekni; OtherTükenmişlik alan yazınında cinsiyet hem nitel hem de nicel çalışmalar için sıklıkla tartışılan bir değişken olmakla birlikte sağlık sektöründe çalışanların tükenmişliği nasıl deneyimledikleri en sık çalışılan olgulardan bir tanesidir. Ulusal ve uluslararası araştırmalar kadınlar ve erkeklerin tükenmişlik düzeylerinde farklılıklar olduğunu göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, sağlık çalışanlarının tükenmişliği konusunda yapılan tezlerde cinsiyet değişkenini daha geniş bir perspektiften incelemek ve cinsiyete göre tükenmişlikler arasındaki farklılıkları ortaya koymaktır. Meta-analize dahil edilecek çalışmaların belirlenebilmesi için “YÖK tez tarama” veri tabanından yararlanılmıştır. Taramalar sonucunda erişim izni olan 657 teze ulaşılmıştır. Kriterlerden biri olan araştırmanın örneklemini yalnızca sağlık çalışanları oluşturması gerektiğinden, sağlık sektöründe yapılmış 127 tez olduğu gözlemlenmiştir. Ancak ortalama/standart sapma verilerini içermeyen, cinsiyet değişkenini incelememiş ve farklı ölçek kullanan çalışmalar meta analizi kapsamından çıkarılmıştır. Sonuç olarak, 62 çalışma analiz kapsamında incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 5194 erkek ve 10237 kadın olmak üzere 15431 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Yayın yanlılığını belirlemek amacıyla “Egger regresyon testi” ve “huni saçılım grafiği” incelenmiştir. Her iki yöntemin sonuçları yayın yanlılığının olmadığını göstermektedir. Araştırma sonuçları, kadın sağlık çalışanlarının duygusal tükenme alt boyutunda 0.222 [0,131-0,312] pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı; erkek sağlık çalışanların ise, duyarsızlaşma -0,017 [-0,073-0,107] ve kişisel başarı -0,067 [-0,163-0,029] alt boyutunda negatif ve istatistiksel olarak anlamlı bir etki büyüklüğüne sahip olduğu bulunmuştur.Item Investigation of The Nutrition Literacy Levels of Adults with Higher Education Graduate: A Sample of Academician Group(Ankara Üniversitesi, 2020) Demir, Gülperi; Zootekni; OtherAim: In this study, it was aimed to determine the nutritional literacy levels of adults with a high education level and to examine their levels in terms of socio-demographic characteristics. Methods: This cross-sectional study was conducted on 320 academicians working at different universities in Turkey (male: 44.7% female: 55.3%; mean age: 37.9±10.5 years). The data of the research were collected by the online survey method. The “Evaluation Instrument of Nutrition Literacy on Adults (EINLA)” was used to determine the nutritional literacy levels of the participants.Results: In the study, t was determined that 96.3% of the participants had adequate level of nutrition literacy. Half of the academics (50.0%) were found to be inadequate and 17.2% to have adequate literacy. Half of the academicians (50.0%) were found to be inadequate, and only 17.2% had inadequate literacy in the section where the questions about the portion sizes of foods were included. Nutritional literacy scores of women were found to be higher than men (p<0.05). Those who followed healthcare professionals or scientific publications had higher scores (p<0.05). Nutritional literacy scores decreased with increasing age (p>0.05). Nutritional literacy scores of those who were single, those with better income, those with chronic diseases and those with normal weight were closer to each other (p>0.05). Conclusion: As a result of the research; nutritional literacy levels of the participants were found to be high in general. However; the participants were found to be inadequate in terms of portion sizes. It is thought that it may be beneficial to disseminate nutrition education programs that will be provided by health professionals in order to adopt the concept of nutritional literacy to the society and to increase the level of literacy in order to reduce health problems and improve the health level.Item Bilinen Terapötik Etkinliğinin Dışında Farklı Hastalıklara Yönelik Glutensiz Diyet Uygulamaları(Ankara Üniversitesi, 2020) Çakıroğlu, Funda Pınar; Altun, Çiğdem; Beslenme ve Diyetetik; Sağlık Bilimleri FakültesiAmaç: Glutensiz diyet çölyak hastalığı, çölyak dışı gluten duyarlılığı ve buğday alerjisi hastalıklarının tedavisi veya semptomlarının giderilmesi için tedavi amacıyla uygulanan bir diyet türüdür. Glutensiz diyetin belirtilen bu hastalıkların dışında farklı hastalıklara karşı herhangi bir terapötik etki gösterdiğine yönelik bir fikir birliği bulunmamasına rağmen, diyabet, irratabl bağırsak sendromu, obezite, nörolojik hastalıklar ve kardiyovasküler hastalıklara karşı da uygulanabilmektedir. Bu çalışmada da doktor tarafından çölyak, gluten duyarlılığı ve buğday alerjisi tanısı konmamış yetişkin bireylerin glutensiz diyete karşı tutumlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Veriler sosyal medya kanalları üzerinden online anket yöntemiyle toplanmıştır. Toplam 594 anket arasından 221’i doktor tarafından çölyak, gluten duyarlılığı ve buğday alerjisi olan bireyler tarafından doldurulduğu için değerlendirilmemiştir. Bulgular: Katılımcıların büyük bölümünü kadınlar oluşturmuş (%95,7) ve glutensiz diyeti; iyi his yaratma (%55,2), sağlıklı olduğu düşüncesi (%39,7), ağırlık kaybı (%18) gibi nedenlerle uyguladıklarını belirtmişlerdir. Ayrıca katılımcılar glutensiz diyetin bağışıklık sisteminin güçlenmesinde (%47), egzersiz performansının artmasında (%35,9), yaşam kalitesinin yükselmesinde (%61,4) etkili olacağına kesinlikle katıldıklarını belirtmişler ve glutensiz diyet uygulaması ile GİS problemlerinde azalma (%66) yaşadıklarını belirtmişlerdir. Katılımcılar glutensiz diyetin sağlıklı bir diyet olduğunu düşünseler de bir kısmı glutensiz diyet uygulamaları ile başta B grubu vitaminlerinde (%34,9) olmak üzere A vitamini (%9,4), E vitamini (%8,3), D vitamini (% 5,4), demir (%7,8) ve çinko (%5,6) gibi mikro besin ögelerinde eksiklik yaşayabileceklerini belirtmişlerdir. Sonuç: Sağlıklı bireylerde glutensiz diyetin olumlu etkisine yönelik fikir birliği bulunmaması ve bu bireylerde glutensiz diyet uygulamaları ile görülebilecek muhtemel besin ögesi eksiklikleri (D vitamini, folat, demir, magnezyum, kalsiyum, çinko) göz önüne alınarak toplumun bu tarz popüler diyetlerin etkinliği konusunda bilinçlendirilmesi önemlidir.Item Türkiye’de Hemşirelik Öğrencilerinin Klinik Uygulama Deneyimlerini Etkileyen Faktörler: Sistematik Derleme(Ankara Üniversitesi, 2020) Özsaban, Aysel; Other; OtherAmaç: Türkiye’ de hemşirelik öğrencilerinin klinik uygulama deneyimlerini etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Bu çalışma sistematik derleme türündedir. Çalışma, Ulakbim Türk Tıp Veritabanı, Türk Medline, EBSCO Host ve Pubmed,veri tabanları taranarak yürütüldü. Tarama, Türkçe dilinde; “klinik deneyim”, “klinik uygulama”, “klinik eğitim”, “Öğrenciler, hemşirelik”, İngilizce dilinde; “clinical experience”, “clinical practice”, “clinical education”, “Students, Nursing”, “Turkey” anahtar kelimeleri ile, Ocak-Şubat 2020 tarihlerinde yapıldı. Tarama ve bulguların raporlandırılması PRISMA bildirimi kontrol listesi rehber alınarak yürütüldü. Bulgular: Dahil edilme kriterlerini karşılayan 21 makale incelemeye dahil edildi. İnceleme sonucunda; öğrencilerin klinik uygulama deneyimlerini etkileyen faktörler dört başlıkta ele alındı. Bunlar; “öğrenciler ile ilişkili bireysel faktörler; cinsiyet, sınıf düzeyi, mesleki algı, duygular, baş etme stratejileri, bilgi düzeyi, akademik performans ve akran desteği”; “klinik eğitimci ile ilişkili faktörler; eğitimcinin tutumları”; “klinik eğitimin planlaması ile ilişkili faktörler; eğitimci sayısı, oryantasyon, eğitim ile uygulamanın örtüşmesi, eğitim yöntemi, öğrenme sürecinin yönetimi” ve “klinik uygulama çevresi ile ilişkili faktörler; fiziksel ortam, sorumluluk alanı dışında verilen görevler, malzeme ve ekipman desteği, diğer sağlık ekibi üyeleri, hasta ve yakınları, kliniğin çalışma sistemi” idi. Sonuç: Öğrencilerin klinik uygulama deneyimlerini etkileyen faktörlerin tüm yönleri ile ele alınması, öğrenme süreçlerini destekleyici yaklaşımlar ve pozitif deneyimler için ulusal düzeyde stratejilerin geliştirilmesi önerilebilir. Klinik eğitim süreçlerinin planlanmasında öğrencilerin deneyimlerini etkileyebilecek durumlar tüm boyutları ile ele alınmalıdır. Öğrenci merkezli düşünme, kapsamlı yaklaşım için yol gösterici olacaktır.Item Üniversite öğrencilerinde depresyon sıklığı ve ilişkili faktörler(Ankara Üniversitesi, 2020) Ergün, Gül; Other; OtherÖZ ET Amaç: Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin depresyon sıklığı ve ilişkili faktörlerin incelenmesidir. Yöntem: Araştırma kesitsel tipte epidemiyolojik bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini 12,800 öğrenci oluşturmuştur. Örneklem seçiminde Sampsize programı kullanılmıştır ve örnek büyüklüğü 986 kişi olarak hesaplanmıştır. Araştırmada eksik ya da hatalı veriler olabileceği düşünülerek, örneklem %10’luk bir artışla (986+99) 1085 kişi olarak belirlenmiştir. Araştırmanın verileri öğrencilerin kişisel bilgilerini içeren ve araştırmacılar tarafından literatür taranarak oluşturulan 20 soruluk bir form, Beck Depresyon Ölçeği ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği ile toplanmıştır. Veri analizinde yüzdelik, ortalama± standart sapma, bağımsız örneklem t testi, tek yönlü varyans analizi ve korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Araştırmaya katılan öğrencilerin Beck Depresyon Ölçeği puan ortalaması 11,46±10,30 olarak bulunmuştur. Korelasyon analizine göre Beck Depresyon Ölçeği toplam puanı ile Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği bedensel sağlık, psikolojik sağlık, sosyal ilişkiler ve çevresel sağlık alt boyutları arasında negatif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (sırasıyla r=-0,32, p<0,001; r=-0,39, p<0,001; r=-0,32, p<0,001; r=-0,35, p<0,001). Üniversite öğrencilerinde depresyon sıklığı hafif düzeydedir. Doğum yeri, ikamet yeri, sınıf düzeyi, uyuşturucu madde kullanımı, sigara kullanımı, intihar düşüncesi, kronik hastalık varlığı, sağlığı algılama durumu, algılanan kilo durumu, fiziksel aktivite durumu ve yaşam kalitesi değişkenleri depresyon sıklığı ile ilişkilidir.Item Askeri Hemşirelerin Zorunlu Örgüt Değişikliğine Bağlı Örgütsel Bağlılık Düzeylerinin Karşılaştırılması(Ankara Üniversitesi, 2020) Karatuzla, Melek; Other; OtherAmaç: Bu çalışma, sağlık bakım hizmeti sunumunun olmazsa olmaz gruplarından biri olan ve Haydarpaşa Sultan Abdülhamit Han Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli hemşirelerin zorunlu örgüt değişikliği ile değişim öncesi/sonrası örgütsel bağlılık düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırmanın örneklemi, 2016 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nden Sağlık Bakanlığı (S.B)'na kurum geçişi yapılan askeri hemşireler ve geçiş sonrası Haydarpaşa Sultan Abdülhamit Han Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev alan, araştırmaya katılmayı kabul eden 82 hemşireden oluşmuştur. Örneklem hesaplanırken tam sayım yöntemi kullanılmıştır. Tanımlayıcı olarak planlanan çalışmada veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından literatür doğrultusunda oluşturulan demografik veri formu ve Örgütsel Bağlılık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada veriler katılımcılara araştırmanın amacı anlatıldıktan ve onamları alındıktan sonra, yüz yüze görüşme yöntemiyle, katılımcıların uygun gördüğü tarih ve saatlerde uygulanmıştır. Ölçek, çalışanların hem önceki hem de şu an görev yaptıkları kurumlarına yönelik değerlendirilmesini sağlayacak şekilde iki kez uygulanmıştır. Bulgular: Çalışanların demografik verileri incelendiğinde yaş dağılımına göre çalışanların 17'sinin (%20,73) 30 yaş ve altında, 40'ının (%48,78) 31-40 yaş aralığında, 25'inin (%30,48) 41 yaş ve üzerinde olduğu bulunmuştur. Çalışanların mesleki deneyime göre 26'sı (%31,71) 5 yıl ve altı, 56'sı (%68,29) 5 yıl üzeri olarak dağılmaktadır. Çalışanlar eğitim düzeyine göre, 36'sı (%43,9) lisans ve üzeri, 25'i (%30,48) önlisans, 21'i (%25,60) lise seviyesi olarak dağılmaktadır. Çalışanlar, kurumda çalışma sürelerine göre 17'si (%20,73) 5 yıl ve altı, 65'i (%79,27) 5 yıl üzeri olarak dağılmaktadır. Kurum değişimi sonrası, hemşirelerde Örgütsel Bağlılık toplam ortalamaları açısından GATA değerinin (x̄=3,530), Sağlık Bakanlığı örgütsel bağlılık toplam değerine (x̄ =2,877) göre anlamlı düştüğü gözlenmiştir (p=0,000<0,05). Sonuçlar: Çalışma bulgularına göre daha önce GATA’ da çalışanlarda örgütsel bağlılığın düşme eğilimi gösterdiği görülmektedir.Item Sağlık Hizmeti Kullanımında Aile Tipinin Rolü: “Büyük Ebeveyn Etkisi”(Ankara Üniversitesi, 2020) Kuh, Zeynep; Other; OtherAile, toplumun en temel ögesi olarak bireyin yaşamında oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Türk toplumunun geleneksel yapısı içerisinde büyük ebeveynler zaman içerisinde edinmiş oldukları tecrübeleri diğer aile bireylerine, özellikle torunlarına aktarmakta ve yol gösterici ve manevi bir doyum kaynağı olmaktadır. Araştırmanın amacı, Isparta ilinde yaşayan geniş ve çekirdek ailelerin sağlık hizmeti kullanım düzeylerinin tespit edilmesi ve aile içerisinde yaşayan büyük ebeveynlerin (anneanne, babaanne, dede vb.) ailedeki diğer bireylerin sağlık hizmeti alımına etkisinin ölçülmesidir. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmış, katılımcılara araştırmacı tarafından oluşturulan ölçek formu yöneltilmiş ve veri analizi için SPSS paket programı kullanılmıştır. Araştırmaya “kolayda örnekleme” yöntemi ile seçilmiş Isparta ilinde yaşayan 415 aile katılmıştır. Araştırma bulgularında, katılımcılar çekirdek aile ve geniş aile olarak incelenmiş ve bireylerin; poliklinik, aile hekimliği, özel hekim sağlık hizmeti kullanımlarında çekirdek aileler ve geniş aileler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Ayrıca, katılımcılara yöneltilen basit, ciddi ve çok ciddi (ölümcül) hastalıklarla baş etme tercihleri de çekirdek aileler ve geniş aileler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığa sahiptir. Ancak aile tipleri arasında geleneksel tıp kullanımına ilişkin istatistiksel olarak anlamlı bir farka ulaşılamamıştır. Araştırma sonucunda bireylerin belli alanlarda sağlık hizmeti kullanım düzeylerinin aile tipinden etkilendiği, büyük ebeveynlerin olduğu ailelerde sağlık hizmeti kullanımının azaldığı tespit edilmiştir.Item Kamu Özel İşbirliği Modeli Ankara Şehir Hastanesi Örneği(Ankara Üniversitesi, 2020) Savaş, Tayyip; Other; OtherKamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeli; altyapı yatırımları ya da kamu hizmetlerinde finansman, yatırımların gerçekleştirilmesi, tesislerin yenilenmesi, işletilmesi veya korunması amacıyla kamu ile özel sektör arasında oluşturulan bir işbirliği yöntemidir. Ülkemizde sağlık hizmetleri verileri incelendiğinde sağlık yatırımlarının artması gerektiği görülmektedir. Sınırlı kamu kaynakları ile artan sağlık hizmet taleplerini karşılamak için KÖİ modeli uygulamasına geçilmiştir. Bu çalışma da Şehir Hastaneleri Dairesi Sağlık Uzmanları ve Özel Sektör Temsilcisi ile nitel görüşme gerçekleştirilmiştir. Ankara Şehir Hastanesi ve açılan diğer şehir hastaneleri ile ilgili bilgililer alınmıştır. Türkiye’de Kamu-Özel İşbirliği yöntemi ile inşa edilen hastanelere “şehir hastanesi” adı verilmektedir. Türkiye’deki şehir hastaneleri modeli temel olarak İngiltere’den alınmıştır. Sisteme dahil olacak şehir hastanelerinin amacı, çok çeşitli olan sağlık hizmetleri ve diğer destek hizmetlerinin aynı alanda ve entegre olarak verilmesini sağlamak, teşhis ve tedavide yeni teknolojiler ve yaklaşımların uygulanabildiği, eğitim ve araştırma geliştirme çalışmalarının daha etkin planlandığı, hasta yatış sürelerinin kısaltıldığı, nitelikli hasta yatak sayısının arttırıldığı, hastaneler arası hasta naklinin azaltılmaya çalışıldığı, hasta ve çalışan güvenliğinin ve memnuniyetinin arttırılarak sağlık turizminin arttırılması için ortam yaratıldığı, nitelikli ve eğitimli çalışanların bilgi birikimlerinin hastalar lehine büyük katkılar sağladığı bununla birlikte maliyet etkililiğin önemsendiği dijital ve kompleks nitelikte akıllı hastaneler olarak planlanmıştır.Item Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Hasta Memnuniyeti Üzerine Etkileri(Ankara Üniversitesi, 2020) San, Sayın; Other; OtherAmaç: Sağlık hizmetlerine erişebilirliğin arttırılması için 2003 yılından bu yana Türkiye’de ciddi reformlar uygulanmaktadır. Bu çalışma, yapılan sağlık reformlarının Türkiye’de hanehalkı düzeyindeki memnuniyete etkisini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Aynı zamanda memnuniyet ile sosyoekonomik özellikler arasındaki ilişki, sağlık eşitsizliğinin bir göstergesi olarak incelenmiştir. Yöntem: 2003 ve 2012 yıllarına ait Türkiye Yaşam Memnuniyeti Anketleri kullanılarak kesit veri analizi gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma, sağlık merkezlerine yapılan son ziyaret sırasında hastaların sağlık memnuniyetini ve karşılaştıkları sorunları esas almaktadır. Sağlık hizmetleri ve sağlıkla ilgili konulardaki genel memnuniyet t-testi ve Ki-Kare gibi istatistiksel testlerle kamu/özel ayrımı yapılarak analiz edilirken, sosyoekonomik özelliklerin sağlık memnuniyeti üzerindeki etkisini analiz etmek için Stereotip Sıralı Lojistik regresyon modeli kullanılmıştır. Bulgular: Sağlıkta Dönüşüm Programı sonucunda sağlık hizmetlerinden memnuniyet açısından “çok memnun” ve “memnun” kişi oranı 2003 yılında % 39'ken, bu sayı 2012'de % 76'ya yükselmiştir. Çalışılan her iki yılda da erkeklerin, evli olanların ve yaşlı insanların sağlık hizmetlerinden memnun olma olasılıkları daha yüksektir. Ele alınan zaman diliminde, reformların bir sonucu olarak, temel sağlık hizmetlerinden şikâyet oranı yaklaşık % 20 – 25 puan azalmıştır. Sonuç: Bir taraftan genel hasta memnuniyeti artarken; diğer taraftan kamu ve özel sağlık merkezlerindeki sağlık hizmetleri memnuniyet farkı azalmıştır. Çalışma sonucunda elde edilen sonuçlar ışığında sağlık alanında yapılan reformların, sağlık hizmetlerine erişimi arttırdığı ve dolaylı da olsa sağlık eşitsizliğini azalttığı görülmüştür.