01-YÜKSEK LİSANS TEZLERİ

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 14616
  • Item
    Impatiens glandulifera. bitkisinden elde edilen ekstraktın bal arısı Apis mellifera üzerindeki toksik etkileriüzerine araştırmalar
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Şahin,Büşra
    Bu çalışmada PRIMA 2021 Programı çerçevesinde TÜBİTAK 121N259 Sürdürülebilir Tarım Ürünü Üretimi Için Biyo-Pestisit Ve -Herbisitlerin Geliştirilmesi projesi kapsamında Münih Teknik Üniversitesi'nden (Almanya) temin edilen Impatiens glandulifera Royle (Ericales: Balsaminaceae) bitkisel ekstraktının (Ig), Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümünden temin edilen Bal Arısı (Apis mellifera) (L.) (Hymenoptera: Apidae)'ya karşı farklı dozlarda kontakt ve oral olarak toksik etkileri incelenmiştir. Bitkisel ekstraktın kontakt toksisitesi 2,73¬/ 0,273/ 0,0273 µg Ig/arı konsantrasyonlarında topikal aplikasyon yöntemiyle çalışılmıştır. Bitkisel ekstraktın oral toksisitesi ise 2,73¬/ 0,273/ 0,0273 µg Ig/arı konsantrasyonlarında sükroz solüsyonu ile arıların beslenmesi yöntemiyle çalışılmıştır. Dimethoate ve Aseton ise sırasıyla pozitif ve negatif kontrol olarak kullanılmıştır. Kontakt tosisite denmelerinde, uygulamadan 48 saat sonra hesaplanan ölüm oranları doza bağlı olarak artmakla (%5,0-%21,67) birlikte tüm Ig dozlarında pozitif ve negatif kontrolden daha düşük olmuştur. Denemelerde oral uygulamadan 48 saat sonra hesaplanan kümülatif ölüm oranları da benzer şekilde doz artışına paralel olarak artmış (%26,67-%45,00) ve en yüksek Ig dozu dışındaki diğer Ig dozlarında pozitif ve negatif kontrolden daha düşük bulunmuştur. Şubat 2024, 37 Sayfa In this study, hydro-distilled essential oil (Ig) of Impatiens glandulifera Royle (Ericales: Balsaminaceae) obtained from Munich Technical University (Germany) within a project supported by TUBITAK by Project Number 121N259 as a subproject of a PRIMA project entitled "Development of Bio-Pesticides and -Herbicides for Sustainable Agricultural Product Production" was tested on Honey Bee (Apis mellifera) (L.) (Hymenoptera: Apidae) in terms of its contact and oral toxicity. The contact toxicity essays were performed using topical application method at the concentrations of 2.73, 0.273, and 0.0273 µg Ig/bee. The oral toxicity tests were done by feeding the bees with sucrose solution at the concentrations of 2.73, 0.273, and 0.0273 µg Ig/bee. Dimethoate and Acetone were used as positive and negative controls, respectively. In contact toxicity tests, mortality rates calculated 48 hours after topical applications increased dose-dependently (5.0%-21.67%), and were lower than both positive and negative controls in all Ig doses. Similarly, mortality rates calculated 48 hours after oral test trials increased parallel to dose increase (26.67%-45.00%), and were lower than positive and negative controls in all Ig doses except the highest one, 2.73 µg Ig/bee. February 2024, 37 pages
  • Item
    Ortalama eğrilik akışında öteleme solitonları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yalçın, Buse
    İlk bölüm giriş kısmına ayrılmıştır. İkinci bölümde, tezin ilerleyen bölümlerinde kullanılacak temel tanım ve kavramlara yer verilmiştir. Üçünçü bölümde, hiperbolik Einstein'ın statik evrenindeki ortalama eğrilik akışının dejenere olmayan öteleme solitonları verilmiştir. Uzaysı ve zamansı grafikleri olan öteleme solitonları için kısmi diferensiyel denklemler (KDD) elde edilmiştir. Daha sonra, limit küreleri tarafından oluşturulan bu solitonlar sınıflandırılmıştır. KDD nin adi diferensiyel denklemlere (ADD) indirgenmesi gösterilmiştir. ADD nin solitonları üzerine yapılan bir tartışma önceki sınıflandırmayı gerçeklemiştir. Dördüncü bölümde, hem uzaysı hem de zamansı rotasyonel değişmez öteleme solitonları sınıflandırılmıştır. Ardından, bir ADD elde edilip tüm çözümleri üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Beşinci bölümde, uzaysı öteleme solitonları için teklik teoremi gösterilmiş ve bununla birlikte basit koşullar altında, bir alanın sınırının izometrisinin tüm öteleme solitonlarına genişletilmesine dair bir sonuç elde edilmiştir. Bunun bir uygulaması olarak, bowl (kase) bir yuvar ile sınırlandırıldığında ki karakterizasyonu elde edilmiştir. Ayrıca, sınırı bir dikdörtgen olan limit küreleri tarafından oluşan belirli öteleme solitonları karakterize edilmiştir. Son bölüm çalışmanın analizine ve tartışmaya ayrılmıştır. The first chapter is devoted to the introduction. In the second chapter, the basic definitions and concepts that will be used in the following chapters of the thesis are contained. In the third chapter, non-degenerate translating solitons of the mean curvature flow in the hyperbolic Einsteins's static universe are given. The partial differential equations (PDE) for translating solitons which are graphs, both space-like and time-like, are obtained. Afterwards, those foliated by horospheres are classified. Indeed, the PDE is reduced to an ordinary differential equation (ODE). A discussion on the solutions to the ODE provided the previous classification. In the fourth chapter, rotationally invariant translating solitons, both spacelike and timelike, are classified. Subsequently, an ODE is obtained and a study is conducted on all its solutions. In the fifth chapter, for spacelike translating solitons, a uniqueness theorem is shown, as well as a result to extend an isometry of the boundary of the domain to the whole translator, under simple conditions. As an application, a characterization of the bowl is obtained when the boundary is a ball. In addition, certain translating solitons foliated by horospheres whose boundary is a rectangle are characterized. The final chapter is devoted to the discussion and conclusion of the study.
  • Item
    Heidegger'in düşünmüyoruz savının temellendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Aydan,Emre
    Bu tez, Martin Heidegger'in "düşünmüyoruz savını incelemek" üzerine tertip edilmiştir. Bu savın geniş bir içeriği kapsaması, incelenmenin hem felsefî bakımdan, hem de gündelik yaşam içindeki bağlamıyla yorumlanmasını gerekli kılmıştır. Heidegger bilinenlerin bir tarafa bırakılarak, yeni bir düşünme biçimine geçilmesini salık vermiştir. Bu sav Varlık düşüncesi açısından yeni bir paradigma isteminin cüretkar bir dışavurumudur. Tezde Heidegger'in düşünmeye atfettiği önem ve ayrımlar temellendirilerek, düşünmenin karşısında duran engeller yorumlanmıştır. İlk bölümde düşünülmeyenin ne olduğuna ilişkin soru, Varlık ve Hiçlik kavramları üzerinden yorumlanmıştır. İkinci bölümde niçin düşünmediğimiz konusuna eğilerek, düşünmekten alıkoyan sebepler açımlamıştır. Yine özlü düşünme ve hesaplayıcı düşünme arasındaki fark, dil ve poetik düşünme bağlamında ele alınarak yorumlanmıştır. Üçüncü bölümde yurtsuzluk, çölleşme ve çerçeveleme bağlamında, düşünmemenin muhtemel tehlikeleri irdelenmiştir. Sonuç bölümünde ise Heidegger'in savının, çağımız bakımından çeşitli yansımaları, değerlendirmeye tâbii tutulmuştur. This thesis, has been organized to examine the "we don't think" argument by Martin Heidegger. Covering a wide content of this thesis necessitated the interpretation of the study both in terms of philosophy and in its context in daily life. Heidegger recommended leaving the known to one side and moving to a new way of thinking. This argument is a daring expression of the demand for a new paradigm for the thought of Being. In the thesis, the obstacles to thinking are interpreted based on the importance and distinctions Heidegger attributes to thinking. In the first part, the question about what is unthinkable is interpreted through the concepts of Being and Nothingness. In the second part, he focused on why we do not think and explained the reasons that prevent us from thinking. Again, the difference between meditative thinking and calculative thinking has been interpreted in the context of language and poetic thinking. In the third chapter, the possible dangers of not thinking in the context of homelessness, desertification and framing are examined. In the conclusion part, various reflections of Heidegger's argument in terms of our age have been evaluated.
  • Item
    Mukâtil B. Süleyman'ın tefsirinde ilk muhataplar -Al-i 'İmrân suresi örneği-
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Ergün,Fatıma
    Tezimiz giriş (konu, önem, yöntem ve kaynaklar, söz-muhatap-anlam ilişkisi, Mukâtil'in yöntemleri) ve iki ana bölümden (1: Mukâtil'e Göre Âl-i 'İmrân Suresinin İlk Muhatapları: Bireyler; 2: Mukâtil'e Göre Âl-i 'İmrân Suresinin Muhatapları: Gruplar) oluşmaktadır. Birinci bölümde Mukâtil'in ayetlerde muhatap olarak zikrettiği bireyler iki kısımda incelenmiştir. Birinci kısımda doğrudan hitap edilmiş tek birey olan Hz. Muhammed, ikinci kısımda ise dolaylı olarak muhatap gösterilmiş mümin, Yahudi, kafir, Hristiyan, mürted, münafık ve diğer bireyler incelenmiştir. İkinci bölümde Mukâtil'in ayetlerde muhatap olarak gösterdiği gruplar iki kısımda incelenmiştir. Birinci kısımda doğrudan hitap edilen mümin, Yahudi, Hristiyan, ehl-i kitap, münafık ve kafir gruplar incelenmiştir. İkinci kısımda ise dolaylı muhatap olarak kendilerinden bahsedilmiş mümin, kafir, Yahudi, Hristiyan, ehl-i kitap, münafık, mürted ve diğer gruplar incelenmiştir. Sonuç bölümünde araştırmada ulaşılan bulguları anlatılmıştır. Ek1 bölümünde Âl-i 'İmrân suresinde Mukâtil'in muhataplarını gösteren bir tablo verilmiştir. This disertation consists of an introduction (subject, importance, method and sources, word-interlocutor-meaning relationship, Muqâtil's methods) and two main parts (1: First Addressees of Surah Âl-i 'Imrân according to Muqâtil: Individuals; 2: First Addressees of Surah Âl-i 'Imrân according to Muqâtil: Groups). In the first part, the individuals mentioned by Muqâtil as addressees in the verses are examined in two sections. Hz. Muhammed, who is the only individual addressed 74 directly, examined in the first section. Believers, Jews, infidels, Christians, apostates, hypocrites and other individuals who are indirectly addressed are examined in the second section. In the second part, the groups that Muqâtil refers to as the addressee in the verses are examined in two sections. In the first section, the groups of believers, Jews, Christians, People of the Book, hypocrites and unbelievers that are addressed directly are examined. In the second section, believers, infidels, Jews, Christians, People of the Book, hypocrites, apostates and other groups, who were mentioned as indirect interlocutors, were examined. In the conclusion part, the findings of the research are explained. In Appendix 1, a table showing the addressees of Muqâtil in Surah Âl-i 'Imrân is given.
  • Item
    Türkiye-rusya federasyonu arasında yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal olayların tarım ürünleri dış ticaretine etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) İpek,Alper
    Bu çalışma Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında yaşanan olayların tarım ürünleri dış ticaretine etkisini incelemektedir. Örnek olay olarak Uçak Krizi ve Tahıl Koridoru seçilmiştir. Herfindahl-Hirschman Endeksi ile ürün bazındaki, Yoğunlaşma Katsayısı ile ülke bazındaki yoğunlaşma ölçülmüştür. Uçak Krizi'nde yasaklara konu olan ve en yüksek ticaret değerine sahip domates, mandalina ve üzüm seçilmiştir. Bu olay ile Türkiye'nin Rusya Federasyonu'na domates ihracatı azalmış, toplam domates ihracatı değişmemiştir. Üzüm ihracatı etkilenmemiş, 2017 yılında yasakların kalkmasıyla birlikte Rusya Federasyonu'nu tekrar hâkim pazar olmuştur. Türkiye'nin mandalina ihracatı ise etkilenmemiştir. Tahıl Koridoru'nda ise, Koridor kapsamında en çok ithalat edilen buğday, mısır, arpa ve ayçiçek yağı değerlendirilmiştir. Mısır haricinde incelenen ürünlerin yıllık ithalat miktarları artmıştır. Türkiye'nin buğday, mısır, arpa ve ayçiçek yağı ithalatında Rusya Federasyonu ve Ukrayna'nın payları artırmıştır. Ayçiçek yağı ithalatında Rusya Federasyonu tek pazar denecek bir konumda iken Tahıl Koridoru'yla bu durum değişmiş ve Ukrayna en çok ayçiçek yağı ithal edilen ülke olmuştur. Tarım ürünleri bazında yapılan yoğunlaşma değerlerine göre Uçak Krizi sonrasında ihracatta yoğunlaşma artmış, ithalatta ise azalmıştır. Tahıl Koridoru'nun faaliyette olduğu 2022-2023 yıllarında ise ihracatta yoğunlaşma azalmış, ithalatta ise yoğunlaşma artmıştır. Ülke özelinde yoğunlaşma değerlerine göre Uçak Krizi'nin ardından hem ihracat hem de ithalatta yoğunlaşma azalmıştır. Türkiye, Rusya Federasyonu'ndan yaptığı tarım ürünleri ithalatında, ihracatına göre daha bağımlı bir ülkedir. Uçak Krizi'nin ardından yeni ihraç pazarları bulabilmesiyle Rusya Federasyonu dışında alternatif ülkelerin olduğu görülmüştür. İthalat tarafında ise tahıl grubunda Rusya Federasyonu'na her geçen yıl daha da bağımlı olmaktadır. Yaşanan krizler Türkiye'nin yurt içi tahıl üretimini artırıp, ithalatı azaltması gerektiğini göstermektedir. This research analyzes the impact of Turkey's interactions with the Russian Federation on agricultural trade, highlighting the Aircraft Crisis and the Black Sea Grain Initiative. It utilizes the Herfindahl-Hirschman Index for product concentration and the Coefficient of Concentration for country-level concentration. Tomatoes, mandarins, and grapes, targeted by bans during the Aircraft Crisis, were chosen for their high trade value. After the crisis, Turkey's tomato exports to the Russian Federation dropped, yet its agricultural exports did not change. Grape exports remained stable, and with the ban's removal in 2017, Russia re-emerged as the primary market. Meanwhile, Turkey's mandarin exports experienced no impact. The Black Sea Grain Initiative's assessment focused on wheat, corn, barley, and sunflower oil, its most imported commodities. Except for corn, the yearly import of these products rose. The Russian Federation and Ukraine's contributions to Turkey's imports expanded. Initially, the Russian Federation dominated the sunflower oil import market; however, with the Initiative, Ukraine emerged as the largest importer. Product-level export concentration rose following the Aircraft Crisis, whereas import concentration declined. During 2022-2023, with the Initiative, active export concentration fell, and import concentration grew. However, the country-level concentration values diminished after the Aircraft Crisis. Turkey's reliance on imports from the Russian Federation is greater than its export dependence. Following the Aircraft Crisis, Turkey diversified its export markets and sought alternatives. However, Turkey's dependency on the Russian Federation has been increasing in imports, particularly grains. These crises highlight Turkey's need to boost domestic grain production to minimize import reliance.
  • Item
    Tarihi açıdan Dede Korkut'ta Türk aile yapısı
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Yaşar,Hanife
    Bu çalışmada, Türk kültürünün önemli öğelerinden biri olan Dede Korkut Destanları'ndaki anlatılara dayanılarak Türk kültüründe aile, kişilerin aile içindeki konumları, anne, baba ve çocuk kavramları, bu kavramların toplum ve devletin içindeki rolleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Buna göre, ailenin, erkek, kadın ve çocuk arasındaki bağlar üzerinden, toplumun temelini oluşturduğu ve Türk devlet yapısının aile yapısıyla ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Yönetici olarak baba, yönetilen olarak çocuk ve ikisinin arasında, ikisinin de haklarını birbirlerine karşı savunan figür olarak anne, Türk devlet yapısı ve toplumunun hem geçmişini, hem de bugününü açıklamak bakımından önemli bir parametre oluşturmaktadır. Çalışmada, topluma doğru bakmak için aileye bakmak gerekliliği ortaya konulmuştur. Grounding on the narratives in The Book of Dede Qorqut, which is a significant constituent of Turkish culture, this dissertation aims to explicate the consepts of family, individuals statues in family, mother, father and chilh in Turkish culture, as well as the roles of this concepts in the society and state. In this respect, it is deduced that family, through the ties among man, woman and child, forms the nucleaus of society and that the structure of Turkish state is closely associated with the family structure. Father as rule-maker, child as the ruled and mother as a figure standing between two of them defending their rights against each other forms a crucial parameter in terms of explaining the past and present of the structure of Turkish state and society. The necessity of examining the family in order to look at thsociety in a right way is clarified in the study.
  • Item
    Kablosuz doğru akım özdirenç alıcıları ve dağıtık dizilimler kullanılarak arkeojeofizik incelemeler
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Lallı,Seçkin Sertaç
    Doğru akım özdirenç yönteminde cihaz elektroniği ve yazılım altyapısına bağlı olarak farklı dizilim ve geometrik kurulumlarda ölçümler gerçekleştirilebilir. Profil ve/veya alan yerleşimli bu ölçümlerden elde edilen veriler ile oldukça çeşitli alanlardaki arama ve mühendislik problemlerin çözümü sağlanabilmektedir. Elektrotların belirli bir hat ya da grid üzerindeki standart yerleşimlerinden hariç dağıtık olarak yerleştirilmesini sağlayan sistemler de gündemdedir. Geleneksel özdirenç ölçüm sistemleri kablo karmaşası, sınırlı hareketlilik ve zaman alıcı kurulum süreçleri ile karşı karşıyadır. Bu sorunlara çözüm getirmek üzere bu tezde kablosuz alıcıların kullanıldığı yeni bir ölçüm sisteminin tasarım, geliştirme ve üretimi yanında doğrulama amacıyla bir uygulaması da gerçekleştirilmiştir. Önerilen sistemde merkezi bir cihaz tarafından yönetilen bir verici ve birbirinden bağımsız çok sayıda alıcı ile ölçüm yapılabilmektedir. Alıcıların kablo bağımsız konumlandırılabilmesi ve yüzlercesinin sisteme dahil edilebilmesi ölçüm verimliliğini artırmaktadır. Maden aramacılığı ve jeolojik araştırmalar gibi ölçeklerdeki çalışmalarda daha verimli olacağı düşünülen sistem doğrulama amacı ile küçük ölçekli ve sığ araştırma derinliği hedeflenen bir çalışmada kullanılmıştır. Arkeolojik bir alandaki uygulamada veri yoğunluğu ve çözünürlüğü artırdığı gözlenmiştir. In the direct current resistivity method, measurements can be performed in different arrangements and geometric setups depending on the device electronics and software infrastructure. Data obtained from profile and/or area-based measurements can provide solutions to a wide range of exploration and engineering problems in various fields. Systems allowing distributed placement of electrodes, apart from standard arrangements on a specific line or grid, are also being considered. Traditional resistivity measurement systems face challenges such as cable clutter, limited mobility, and time-consuming setup processes. To address these issues, this thesis presents the design, development, and validation of a new measurement system using wireless receivers. In the proposed system, measurements can be made with a transmitter managed by a central device and multiple independent receivers. The ability to position the receivers independently of cables and the possibility of including hundreds of them in the system increase measurement efficiency. The system, which is expected to be more efficient in studies at scales such as mineral exploration and geological research, was used in a study aimed at small-scale and shallow research depth for validation purposes. It has been observed to increase data density and resolution in an archaeological application.
  • Item
    Edirne, Tekirdağ, Kırklareli'nden toplanan Tuber rufum örneklerini doğal olarak enfekte eden rna mikovirüslerinin tanımlanması ve moleküler olarak nitelendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Sarel,Deniz
    Bu çalışmanın amacı, Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinden toplanan Tuber rufum örneklerindeki doğal viral enfeksiyonlara ait RNA mikovirüslerinin saptanması ve moleküler analizlerinin yapılmasıdır. Arazi çalışmaları sonucunda elde edilen Tuber rufum'ların geleneksel ve moleküler yöntemler kullanılarak teşhisleri yapılmıştır. Tuber rufum örneklerinden genomik DNA izolasyonu CTAB yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Ribozomal RNA gen bölgeleri PCR ile çoğaltılmıştır. Amplikonlar, BLASTn analizleri kullanılarak incelenmiş ve filogenetik ağaçlar oluşturulmuştur. dsRNA ekstraksiyonu gerçekleştirilmiş ve S1 nükleaz kullanılarak dsRNA'lar muamele edilip analiz edilmiştir. dsRNA'lar rPCR ile çoğaltılmış, saflaştırılmış ve yeni nesil dizileme ile analiz edilmiştir. Terminal bölgelerin çoğaltılması için RACE PCR ve Sanger dideoksi yöntemi kullanılmıştır. Elde edilen viral genom dizileri biyoinformatik ve filogenetik olarak analiz edilmiştir. Bu çalışmada, Tuber rufum'u enfekte eden iki mikovirüs ilk defa tanımlanmıştır. "Tuber rufum mitovirus 2" olarak adlandırılan mitovirüsün tam genomu elde edilmiştir ve "Tuber rufum mitovirus 3" olarak adlandırılan mitovirüsün tüme yakın genom dizisi elde edilmiştir. This study focuses on detecting RNA mycoviruses associated with natural viral infections in Tuber rufum samples collected from the provinces of Edirne, Tekirdağ, and Kırklareli, and conducting molecular analyses. Traditional and molecular diagnoses were conducted on wild Tuber rufum mushrooms obtained from fieldwork. Genomic DNA isolation from Tuber rufum samples was performed using the CTAB method. Ribosomal RNA gene regions were amplified via PCR. The resulting amplicons were analyzed using BLASTn and phylogenetic trees were constructed. dsRNA extraction was performed, followed by treatment and analysis of dsRNAs using S1 nuclease. The dsRNAs were amplified, purified, and analyzed using next-generation sequencing. RACE PCR and Sanger dideoxy sequencing were employed to amplify the terminal regions. The obtained viral genome sequences were subjected to bioinformatic and phylogenetic analyses. In this study, two mycoviruses infecting Tuber rufum were identified for the first time. The complete genome of the mitovirus called "Tuber rufum mitovirus 2" was identified and the near-complete genome sequence of the mitovirus called "Tuber rufum mitovirus 3" was identified.
  • Item
    Türk Ceza Hukukunda uyuşturucu veya uyarıcı madde suçları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Harman,Ayten
    Uyuşturucu veya uyarıcı maddeler pek çok sorunun kaynağı niteliğindedir. Bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığı üzerindeki etkileri yalnızca kişisel sorunlarla sınırlı kalmayıp gelecek nesilleri dahi etkileyen boyutlara ulaşabilme potansiyeline sahiptir. Her geçen gün artan uyuşturucu madde türleri ve maddeye ulaşmaktaki kolaylık, uyuşturucu madde bağımlılığıyla mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Türkiye, uyuşturucu maddelerin üretiminin yapıldığı bölgelerle yoğun olarak kullanıldığı bölgelerin arasında kaldığından transit geçiş yoğun olarak görülür. Uyuşturucu madde bağımlılığı çok boyutlu toplumsal sorunlara da yol açar. Uyuşturucu madde kullanım yaşının gittikçe düştüğü yapılan araştırmalarda görülmüştür. Uyuşturucu ve uyarıcı maddeler, kısa sürede kişide bağımlılık geliştirip yoksunluk krizlerine neden olabilir. Bağımlılık gösteren kişi uyuşturucu maddeye ulaşmak için suça yönelebilir. Uyuşturucu veya uyarıcı maddelere ilişkin suçlar; uyuşturucu maddeyi elde edebilmek için işlenen suçlar ve uyuşturucu madde etkisi altında işlenen suçlar olarak ayrılabilir. Ancak işlenen suçlar, büyük oranda uyuşturucu maddeye erişebilmek için işlenir. Uyuşturucu maddelerin üretimi ve dünya üzerindeki dolaşımı dikkate alındığında yalnızca bireysel veya belli bir yerde yaşayan kişilerin problemi olarak görülmesi mümkün değildir. Uyuşturucu madde sorunu küresel bir sorundur. Suç örgütlerinin finansmanında uyuşturucu madde ticareti başı çekmektedir. Uyuşturucu maddelerin yasa dışı piyasası, devletlerin ekonomisine de ciddi zararlar verir. Uyuşturucu veya uyarıcı maddeler sorunu çok boyutlu bir sorun olmasına karşın çalışmamızda yalnızca ceza hukuku boyutu incelenmiştir. Çalışmamızda öncelikle, uyuşturucu maddelerin ortaya çıkışı ve dünyada yayılması incelenerek, uyuşturucu maddelerle mücadele için oluşturulmuş uluslararası örgütler ve yapılan uluslararası sözleşmelere yer verildi. Tez çalışmamızın ikinci bölümü uyuşturucu madde imal ve ticareti suçlarına ayrıldı. Türk Ceza Kanunu, yalnızca uyuşturucu maddelerin ticaretini değil kullanmayı da suç olarak kabul etmiştir. Bu nedenle çalışmamızın üçüncü bölümünde, kullanma ve kullanmayı kolaylaştırma suçları ele alınmıştır. Düzenlemeye göre uyuşturucu maddeleri kullanmak ve kullanmak amacıyla satın almak, kabul etmek ve bulundurmak da suçtur. Kanun, madde bağımlılığıyla mücadele amacında olduğundan uyuşturucu madde kullanıcılarına ilişkin özel düzenlemeler getirmiştir. Ayrıca uyuşturucu madde ticaretine veya kullanımına dâhil olmamakla birlikte, kullanımı kolaylaştırmak veya özendirmek de suç teşkil eder. Çalışmamızda ayrıca uyuşturucu madde suçlarına ilişkin etkin pişmanlık düzenlemelerine de yer verilmiştir. Narcotic drugs and psychotropic substances are the source of many problems. Drugs and psychotropic substances have major infulence on individuals physical and mental health. However the effects on the physical and mental health of individuals are not limited to personal problems. It may have impact over generations. Number of drug species and ease of accessing to drugs are incerasing everyday. All these factors can impact on efficiency and effectiveness of battle againts drug addiction. Turkey is between the regions where the drug is produced and the regions where it is used extensively. This is an contributing factor for transit passing. The social problems associated with drugs are multidimensional. The studies have found that age of drug abuse ise decreasing day by day. Drugs and psychotropic substances can cause addiction in a short time and as a result it can cause withdrawal crises. Drug addiction may have an influence on addictive persons crime related actions too. Drug related crimes may be divided in two groups: Crimes commited in order to obtain drugs and crimes commited under the influence of drugs. Though addictive person tend to commit crimes to acces to drugs predominantly. In consideration of the fact that drug production and trade around the World, it is impossible to assume that drug abuse is individual or regional problem. Orginazed crime enterprices gain gross financial power by drug trafficking. Illicit drug market has a nagtive effect on economy. Despite the fact that drug abuse is cause of multidimensional problems this study addresses only criminal matters. This thesis primarily focuses on emergence and evolution of drugs and established international organizations and international conventions in order to effective battle againts drugs. The second part of our thesis devoted to drug producing and trafficking offences. The Turkish Penal Code considers it as a crime not only to trade drugs, but also to use them. Therefore third part of this thesis analyzes crimes of drug abuse and enabling and facilitating of drug use. According to Turkish Criminal Code using drugs and purchasing, accepting, possesing drugs with the intention of use is a crime. Since Turkish Penal Code is devoted to fight against drug abuse efficiently, it has special policy for drug users. Likewise, it is considered as a crime to faciliating and encouraging drug use even if the one does not involve drug using or trafficking offences.
  • Item
    Kamu görevlileri disiplin hukukuna hakim olan ilkeler ve güvence mekanizmaları
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yaşar Şatıroğlu,Pınar
    Kamu görevlileri disiplin hukukuna ilişkin ilke ve güvencelerin araştırılmasına ilişkin bu çalışmanın birinci bölümünde; idarenin yaptırım uygulama yetkisinin bir görünümü ifade eden, disiplin cezası işlemi kamu görevliliği statüsü odağında incelenmektedir. Bu incelemede, disiplin cezanın idari işlem olma niteliği, suç genel teorisi üzerinden ele alınarak, disiplin suçunun unsurları belirlenmektedir. Disiplin cezası işleminde tipiklik unsurunun gerçekleştirilmesi bağlamda, idarenin bağlı yetki içerisinde olduğu ve takdir yetkisine sahip olduğu alanlarda bu yetkinin sınırlılıkları açıklanmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde, hukukun genel ilkesi olarak korunan, AİHS md. 7 ve Anayasa md. 38 hükmü ile açıkça güvence altına alınan suç ve cezanın kanuniliği ilkesi, idarenin kanuniliği ilkesi ile birlikte değerlendirilmeye alınmaktadır. Hukuk devletinin zorunlu unsurları olarak kabul edilen hukuki belirlilik ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması için gerekli olan koşulların, disiplin hukuku düzenlemelerinde varlığı aydınlatılmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın üçüncü bölümünde disiplin soruşturması aşamasında ve disiplin cezasının tesis edilmesinde, adil yargılanma hakkının gereklerinin sağlanmasına ilişkin değerlendirme yapılmaktadır. Kamu görevlileri disiplin hukukuna ilişkin olarak Anayasa md. 129/2 hükmünde özel olarak düzenlenen ve Anayasa md. 36 ve AİHS md. 6 hükmünde güvence altına alınan savunma hakkının etkin ve etkili biçimde kullanılması, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi ışığında incelenmektedir. In the first part of this study on the investigation of principles and guarantees regarding the disciplinary law of civil servants, the action of disciplinary punishment, which expresses a view of the public administration's authority to impose sanctions is examined in the focus of civil servant status. In this study the administrative action character of the disciplinary punishment is handled through the general theory of crime to determine the elements of the disciplinary punishment. In the context of realizing the element of typicality in the action of disciplinary punishment, the limitations of this authority are tried to be explained in the areas where the administration is under the subordinate authority and has discretion. In the second part of the study, the principle of legality of crime and punishment, which is protected as a general principle of law and explicitly guaranteed by the provisions of article 7 of the ECHR and article 38 of the Constitution, is evaluated together with the legality of the administration. The existence of the conditions necessary for the provision of legal certainty and legal predictability, which are accepted as mandatory elements of the rule of law, is tried to be clarified in the disciplinary law regulations. In the third part of the study, an evaluation is made regarding the right to a fair trial at the stage of disciplinary investigation and establishment of disciplinary punishment. In this context, regarding the disciplinary law of civil servants, the effective use of the right of defense, which is specifically regulated in Article 129/2 of the Constitution and guaranteed in Article 36 of the Constitution and Article 6 of the ECHR is examined in the light of the principle of equality of arms and adversarial trial.
  • Item
    İznik Gölü yüzey su ve sedimentinin metal(loid)ler açısından çok değişkenli istatistiksel analizler ve indekslerle değerlendirilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Baysal,Zeynep Yesira
    Türkiye'nin Güneydoğu Marmara bölgesinde orta Kuzey Anadolu fay kolu üzerinde yer alan tektonik kökenli bir gölü olan İznik Gölü'nün su ve sedimentindeki otuz üç farklı metal(loid) (Mo, Cu, Pb, Zn, Ag, Ni, Co, Mn, Fe, As, U, Au, Th, Sr, Cd, Sb, Bi, V, La, Cr, Mg, Ba, Ti, B, Al, W, Sc, Tl, S, Hg, Se, Te ve Ga) miktarı bu çalışmada araştırılmış olup İznik Gölü'nün korunması amaçlanmıştır. Gölden Eylül 2022'de bir defaya mahsus 25 farklı istasyondan su ve sediment örnekleri alınmış metal(loid) konsantrasyonları, ICP-MS cihazı kullanılarak analiz edilmiştir. Su numuneleri için yapılan analizlerde anlamlı bir birikim tespit edilememesinden dolayı birikim farklılığı gösteren metaller sediment numunelerinde incelenmiştir. Sedimentten alınan numunelerin analiz sonuçlarında en az birikim yapan metal(loid)in Cd olduğu, en fazla birikim yapan metal(loid)lerin Fe ve Al olduğu tespit edilmiştir. Sediment Kalite Rehberi kullanılarak yapılan incelemeler de toplam toksik birikime en fazla katkının As (% 46,25) tarafından sağlandığı tespit edilmiştir. İznik Gölü'nün su ve sediment kalitesi hakkında bilgi sahibi olmak ve göl ekosisteminin sürdürülebilirliğine katkı sağlamak için yapılan bu çalışma sonucunda elde edilen verilere göre, metal(loid) kirliliğinin sınır değerlerin altında olduğu, ekosistem ve insan sağlığı açısından tehlikeli bir seviyede olmadığı değerlendirilmektedir. Thirty-three different metals (loids) (Mo, Cu, Pb, Zn, Ag, Ni, Co, Mn, Fe, As, U, Au, Th, Sr, Cd, Sb, Bi, V, La, Cr, Mg, Ba, Ti, B, Al, W, Sc, Tl, S, Hg, Se, Te and Ga) were investigated in this study and aimed to protect Lake Iznik. Water and sediment samples were taken from 25 different stations for one time in September 2022 and metal (loid) concentrations were analyzed using ICP-MS device. Since no significant accumulation was detected in the analysis of water samples, the metals showing accumulation differences were examined in sediment samples. In the analysis results of the sediment samples, it was determined that the least accumulating metal (loid) was Cd and the most accumulating metal(loid)s were Fe and Al. It was determined that the highest contribution to the total toxic accumulation was provided by As (46.25%) in the examinations made using the Sediment Quality Guide. According to the data obtained as a result of this study, which was carried out to have information about the water and sediment quality of Lake Iznik and to contribute to the sustainability of the lake ecosystem, it is evaluated that metal (loid) pollution is below the limit values and is not at a dangerous level in terms of ecosystem and human health.
  • Item
    Derin öğrenme bazlı ileri görüntü tamamlama teknikleri
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Arslan,Ahmet
    Derin yapay sinir ağları son yıllarda birçok farklı problemde başarıyla kullanılmaktadır. Özellikle görüntü sınıflandırma problemlerindeki başarısı ile ön plana çıkan Evrişimli Sinir Ağları (Convolutional Neural Network (CNN)) ve gerçekçi görüntü üretme konusunda kullanılan Üretici Çekişmeli Ağlar (Generative Adversarial Network (GAN)) buna örnek olarak gösterilebilir. Görüntü tamamlama, derin öğrenmenin kullanıldığı ve başarılı sonuçlar alınan bir diğer alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Özel olarak dış boyama probleminde, doldurulan kısım büyük olduğundan ve resmin dış kısmına gelmesinden dolayı anlamlı ve uyumlu olarak resmi tamamlamak büyük zorluklar içeren bir problemdir. Bu çalışmada derin öğrenme ile görüntü dış boyama teknikleri gerçekleştirilmiştir. Otomatik kodlayıcılar kullanılarak görüntü tamamlama işlemi yapılmış ayırt edici ağlar kullanarak iyileştirmeler yapılmıştır. Ayrıca bu çalışmaya özgün olarak kenar tamamlayan derin öğrenme modeli geliştirilerek elde edilen kenar haritasının dış boyama işleminde kullanılması sağlanmıştır. Deep artificial neural networks have been successfully used in many different problems in recent years. Convolutional Neural Networks (CNN), which stand out with their success in image classification problems, and Generative Adversarial Networks (GAN), which are used to produce realistic images, can be given as examples. Image completion is another area where deep learning is used and successful results are obtained. Specifically, in the outpainting problem, it is a very challenging problem to complete the image in a meaningful and coherent way because the filled part is large and comes to the outer part of the image. In this study, image outpainting techniques are implemented with deep learning. Image completion was performed using autoencoders and enhancements were made using discriminative networks. In addition, an edge-completing deep learning model was developed uniquely for this study and the edge map obtained was used in the outpainting process.
  • Item
    Stres üriner inkontinans tedavisine yönelik ilaç yüklü aljinat-jelatin bazlı enjekte edilebilir hidrojellerin üretimi ve karakterizasyonu
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Özler Sağan,Ece
    Bu tez çalışmasında, stres üriner inkontinans hastalığının tedavisine yönelik ilaç yüklü aljinat – jelatin bazlı enjekte edilebilir hidrojel üretimi ve karakterizasyona ilişkin çalışmalar yapılmıştır. Tez çalışması kapsamında sodyum aljinat iyonik çapraz bağlama yöntemi kullanılarak sentezlenmiştir. İyonik çapraz bağlama yönteminde çapraz bağlayıcı ajan olarak yaygın olarak kullanılan kalsiyum klorür tercih edilmiştir. Stres üriner inkontinans hastalığının tedavisinde oral olarak kullanılan Duloksetin HCl ilaç etken maddesi hidrojelin içerisine direkt olarak yerleştirilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları kapsamında sentezlenen hidrojellerin morfoloji tayini için SEM, kimyasal yapının tayini için FTIR analizleri, şişme davranışı tayini, termal davranışın tespiti için termogravimetrik analiz (TGA), mekanik davranışların tespiti için reoloji ve basma testi çalışmaları gerçekleştirilmiştir. İlaç yüklü hidrojellerde Duloksetin HCl salım çalışmaları gerçekleştirilmiş ve salım kinetik modelinin Korsmeyer-Peppas modeline uygun olduğu, Fickian davranış gösterdiği bulunmuştur. Sentezlenen hidrojellerin ve Duloksetin HCl ilacın toksik etkisinin olup olmadığının araştırılması amacıyla L929 fare fibroblast hücreleri kullanılarak sitotoksisite analizleri gerçekleştirilmiştir. Dulosketin HCl ilacının ve sentezlenen hidrojellerin hücreler üzerinde herhangi bir toksik etkisinin olmadığı ve çalışma boyunca hücre üremesinin arttığı görülmüştür. Ayrıca yapılan kristal viyole boyama çalışmaları ile hücrelerin morfolojik yapılarının korunduğu belirlenmiştir. In this thesis study, studies on the production and characterization of drug-loaded alginate-gelatin-based injectable hydrogel for the treatment of stress urinary incontinence disease were carried out. Within the scope of the thesis study, sodium alginate was synthesized using the ionic cross-linking method. Calcium chloride, which is widely used as the cross-linking agent in the ionic cross-linking method, was preferred. The active ingredient Duloxetine HCl, which is used orally in the treatment of stress urinary incontinence disease, is placed directly into the hydrogel. Within the scope of characterization studies, SEM studies were carried out to determine the morphology of the synthesized hydrogels, FTIR analyzes to determine the chemical structure, swelling behavior determination, thermogravimetric analysis (TGA) to determine thermal behavior, rheology and compression test studies to determine mechanical behavior. Duloxetine HCl release studies were carried out in drug-loaded hydrogels and it was found that the release kinetic model was in accordance with the Korsmeyer-Peppas model and showed Fickian behavior. In order to investigate whether the synthesized hydrogels and the drug Duloxetine HCl had a toxic effect, cytotoxicity analyzes were carried out using L929 mouse fibroblast cells. It was observed that the drug Dulosketin HCl and the synthesized hydrogels did not have any toxic effects on the cells and cell reproduction increased throughout the study. Additionally, crystal violet staining studies showed that the morphological structures of the cells were preserved.
  • Item
    Coğrafi işaretlerin yerel ürünlerin değerlendirilmesine ve ekonomik kalkınmaya katkıları: Ankara ili Kalecik ilçesi araştırması
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Pehlivanoğlu,Şule
    Coğrafi işaretler, ürünün kaynağını, karakteristik özelliklerini ve ürünün söz konusu karakteristik özellikleri ile coğrafi alan arasındaki bağlantıyı gösteren ve garanti eden kalite işaretleridir. Cİ tescili ile kaynaklandığı yöreden elde ettiği yerel niteliklere bağlı olarak belli bir üne kavuşmuş ürünlerin korunması sağlanır. Türkiye'de Aralık 2023 itibarı ile 1505 tescilli coğrafi işaret bulunmakla birlikte, Kalecik Karası Üzümü, Kalecik Ekmeği ve Kalecik Çöreği, Kalecik ilçesine ait tescilli Cİ'lerdir. Kalecik Ayvasının ise tescil çalışmaları devam etmektedir. Kalecik ilçesine ait Cİ'lerin ve tescil çalışması yürütülen ürünlerin yerel ekonomik kalkınmaya etkilerinin ve Cİ kavramının yerel ürünlerin değerlendirmesine sunduğu mevcut ve potansiyel katkının incelendiği bu çalışmada; çiftçiler, üreticiler, firmalar ve Cİ kavramı ile ilgili diğer paydaşlar ile görüşülmüştür. Çalışmanın birincil verilerini bahsi geçen bu paydaşlar ile 2022 yılında yapılan anket çalışması verileri ve derinlemesine mülakat çalışmalarıyla elde edilen bilgiler oluşturmaktadır. Toplamda 45 üretici ve 3 diğer paydaş ile yapılan görüşmeler ve değerlendirmeler neticesinde üreticilerin birincil gelir kaynağının çoğunlukla ilgili oldukları Cİ/yerel ürün olmadığı görülmüştür. Üreticilerin genel anlamda Cİ bilgi ve farkındalık düzeylerinin düşük olduğu ve Cİ amblemi kullanımının olmadığı görülmektedir. Cİ'ler üreticiler tarafından daha çok, ürünün ve bölgenin tanıtımına katkı sağlayabilecek bir araç olarak değerlendirilmekte, ürünlerin üretici gelirine direkt olarak bir fayda sağladığı düşünülmemektedir. İlçe, üretici örgütlenmesi açısından zayıftır. Kalecik Karası Üzümü örneğinde, kooperatif gibi bir örgütlü yapı eksikliğinin, yıllar içerisinde üzüm fiyatının düşmesine neden olduğu görülmüştür. Tescilli ve diğer yerel ürünlerin de üretici örgütlenme faaliyetlerini olumlu yönde etkilemediği ve üreticiler ile bölgedeki diğer aktörler arasındaki iletişime bir katkı sunmadığı değerlendirilmektedir. Geographical indication is a quality mark that indicates and guarantees the origin of the product. With the registration of GIs, the products that have certain local characteristics originated from the region are protected. Turkey has 1505 registered GIs as of December 2023. Kalecik Karası Üzümü, Kalecik Ekmeği and Kalecik Çöreği are registered GIs of the district. The GI application has been made for Kalecik Ayvası. In this study, the effects of the GIs and local products of Kalecik district on local economic development and current and potential contribution of GI to the promotion of local products have been examined. For this purpose; farmers, producers, companies and other related stakeholders were interviewed. The primary data of the study consists of the data obtained through the surveys. As a result of the interviews, it is seen that the primary income source of the producers is not the local product they are related to. The knowledge and awareness level of GI of the producers is low. Emblem usage is not common. GIs are mostly considered as a tool which can contribute to the promotion of the product and the region. They are not considered to provide a direct benefit to the producer's income. The producer organization in the district is weak. In Kalecik Karası Üzümü example, the lack of an organized structure has caused wine producing companies to set prices and to decrease the grapes prices over the years. GIs do not have a positive effect on producer organization activities and do not contribute to the communication between producers and other actors in the region.
  • Item
    3-D printed recombinant collagen type 2 and calcium phosphate cement cartilage tissue scaffolds for joint cartilage defects
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Yavuz,Hümeyra Hande
    Osteokondral defektler hem eklem kıkırdağı hem de altta yatan kemik hasarını içeren karmaşık yapıları nedeniyle önemli bir klinik zorluk teşkil etmektedir. Bu zorluğun üstesinden gelmek için, her iki dokunun yapısını taklit eden ve osteokondral rekonstrüksiyon için potansiyel bir çözüm sunan çift fazlı iskeleler geliştirilmiştir. Bununla birlikte, eklem kıkırdağının avasküler ve düşük hücre yoğunluğu özellikleri doğal iyileşmesini engellemekte, besin temini ve atıkların uzaklaştırılması için alternatif yöntemler gerektirmektedir. Bu sınırlama, hücre dışı matriksindeki kondrosit eksikliği ile birleştiğinde, yenilikçi yaklaşımlara duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Bu araştırmada, kemik ve kıkırdak dokularını ayrı ayrı taklit etmek için bifazik iskeleler tasarlanmıştır. Kıkırdak iskelesinin üst katmanı, aljinat ile birlikte, hayvan kaynaklı kolajenlere kıyasla daha az immünojenite riski taşıyan, hassas ve kontrol edilebilir bir malzeme olan rekombinant kolajenden oluşmuştur. Kemik mühendisliği için alt katman hem kemik hem de kıkırdak doku büyümesini destekleme kabiliyetiyle bilinen biyouyumlu, osteokondüktif ve biyoaktif bir malzeme olan kalsiyum fosfat çimentosundan (CPC) oluşmaktadır. Osteogenezi ve doku büyümesini teşvik etmek için yaklaşık 300 μm makro gözeneklere sahip CPC iskeleleri araştırıldı, bu nedenle birbirine bağlı makro gözeneklere sahip CPC iskeleleri oluşturmak için dolaylı 3D baskı yöntemi kullanıldı. Kıkırdak katmanı için sodyum aljinat ve rekombinant kolajen iskeleler tasarlanmış ve 3D olarak basılmıştır. Bu kalsiyum fosfat çimento iskeleleri ve rekombinant kolajen/aljinat iskeleler daha sonra adipoz kaynaklı mezenkimal kök hücreler (ADMSC'ler) kullanılarak in vitro osteokondrojenik ve kondrojenik farklılaşma potansiyelleri açısından ayrı ayrı test edilmiştir. Mekanik özellikler, hücre canlılığı, proliferasyon, morfoloji ve farklılaşma özellikleri dahil olmak üzere çeşitli yönleri kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır. Çalışma bulguları, bifazik kalsiyum fosfat kemik çimentosu ve rekombinant kolajen/aljinat iskelelerin kombinasyonunun osteokondral defektlerin onarımı için umut vaat ettiğini göstermektedir. Bu yaklaşım, subkondral kemiğe benzer mekanik destek sağlarken, kıkırdak onarımı için kondrojenik bir iskele sunarak, osteokondral defektler için gelişmiş rejeneratif stratejilere değerli bilgiler katmakta ve klinik ortamlarda hastaları iyileştirmesi umut edilmektedir. Osteochondral defects present a significant clinical challenge due to their complex nature involving both articular cartilage and underlying bone damage. To address this challenge, biphasic scaffolds have been developed to mimic the structures of both tissues, offering a potential solution for osteochondral reconstruction. However, the avascular and low-cell-density characteristics of articular cartilage hinder its natural healing, necessitating alternative methods for nutrient supply and waste removal. This limitation, coupled with the lack of chondrocytes in its extracellular matrix, underscores the need for innovative approaches. In this research, biphasic scaffolds were designed to mimic bone and cartilage tissues separately. The upper layer of the cartilage scaffold was composed of recombinant collagen, a precise and controllable material with a reduced risk of immunogenicity compared to animal-derived collagens, in conjunction with alginate. For bone engineering, the lower layer consisted of calcium phosphate cement (CPC), a biocompatible, osteoconductive, and bioactive material known for its ability to support both bone and cartilage tissue growth. For the cartilage component, sodium alginate and recombinant collagen scaffolds were designed and 3D printed. These calcium phosphate cement scaffolds and recombinant collagen/alginate scaffolds were then separately tested for their osteochondrogenic and chondrogenic differentiation potential in vitro using adipose-derived mesenchymal stem cells (ADMSCs). Various aspects, including mechanical properties, cell viability, proliferation, morphology, and differentiation characteristics, were thoroughly investigated. The study findings suggest that the combination of biphasic calcium phosphate bone cement and recombinant collagen/alginate scaffolds holds great promise for repairing osteochondral defects. This approach provides mechanical support resembling subchondral bone while offering a chondrogenic scaffold for cartilage repair. This study contributes valuable insights into advanced regenerative strategies for addressing osteochondral defects, ultimately improving patient outcomes in clinical settings.
  • Item
    Boraboy gölü'nün (Amasya) trofik seviyesinin belirlenmesive zooplankton komünite yapısı
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Birgücü Çağıl,Duygu
    Amasya'nın Taşova ilçesinde bulunan Boraboy Gölü'nde Haziran 2022- Mayıs 2023 tarihleri arasında yapılan tez çalışmasında zooplankton örnekleri mevsimsel olarak 4 istasyondan alınmıştır. Bu çalışmada gölün zooplankton komünite yapısı tespit edilmiş ve mevsimsel dağılımı gözlenmiştir. Bunun sonucunda Rotifera'dan 26 tür, Cladocera'dan 8 tür, Copepoda'dan 2 tür olmak üzere toplam 36 tür teşhis edilmiştir. Teşhis edilen Diaptomus gracilis, Keratella cochlearis ve Bosmina longirostris türleri baskın türler olarak tespit edilmiştir. Ayrıca Boraboy Gölü'nde yapılan fizikokimyasal analizler ile gölün trofik seviyesi değerlendirilmiştir. Değerlendirmeye göre Boraboy Gölü'nün oligotrofikten mezotrofiğe doğru geçiş yapan göl özelliği gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan tez çalışması Boraboy Gölü'nün trofik seviyenin ve zooplankton faunasının belirlenmesi için yapılan ilk çalışmadır. The thesis study conducted between June 2022 and May 2023 in the Boraboy Lake located in the Taşova district of Amasya involved the seasonal collection of zooplankton samples from four stations. In this study, the zooplankton community structure of the lake was identified, and its seasonal distribution was observed. As a result, a total of 36 species were diagnosed, including 26 species of Rotifera, 8 species of Cladocera, and 2 species of Copepoda. The species Diaptomus gracilis, Keratella cochlearis, and Bosmina longirostris were identified as dominant species. Additionally, the trophic level of the lake was evaluated through physicochemical analyses, revealing that Boraboy Lake exhibited characteristics transitioning from oligotrophic to mesotrophic. This thesis study represents the first research conducted to determine the trophic level and zooplankton fauna of Boraboy Lake.
  • Item
    Deprem kaynaklı iyonosferik anomalilerin incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Çelik,Osman Batur
    Bu çalışmada Türkiye'deki deprem aktivitesinin öncülü olabilecek iyonosferik anomalileri belirlemede GPS verilerinin kullanımını ve iyonosferdeki değişimleri anlamak amacıyla yapılan araştırmaları kapsamaktadır. Alaska depreminden günümüze kadar olan süreçte deprem ve atmosfer arasındaki ilişkinin incelenmesinde GPS teknolojisinin jeodezik ölçümler, kinematik nesne izleme ve gerçek zamanlı navigasyon uygulamaları üzerine yapılan çalışmalar incelenmiştir. Araştırma, GPS Toplam Elektron İçeriği (TEİ) ölçümleri kullanılarak iyonosferdeki değişimleri belirleme yöntemlerini ele almaktadır. Uygulama aşamasında önce 2017 – 2023 yılları arasında 20.07.2017, 12.06.2017, 08.08.2019, 30.10.2020, 24.01.2020, 06.02.2023 tarihlerinde gerçeklemiş büyüklüğü altı'dan büyük olan (Mw>6) depremler belirlenmiştir. GNSS uyduları aracılığıyla Türkiye Ulusal Sabit GNSS Ağı-Aktif (TUSAGA-Aktif) istasyonları tarafından kaydedilen veriler kullanılmıştır. Depremlerin potansiyel öncül belirtileri olarak kabul edilebilecek iyonosferik anomalilerin tespiti için geliştirilen bir yaklaşım üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda, IONOLAB adlı web servisi üzerinden sağlanan IONOLAB-TEC yazılımı kullanılarak TEİ tahminleri ve bu tahminleri düzenleme amacıyla kullanılan yazılımlar açıklanmıştır. Bu çalışma, jeodezik ölçümler, GPS teknolojisi ve iyonosferik değişimlerin birleşimini içeren geniş bir disiplinler arası araştırma alanını temsil etmektedir. Elde edilen sonuçlar, hem jeodezik ölçümlerle deprem analizine hem de GPS teknolojisinin iyonosferdeki değişimleri belirleme potansiyeline katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak depremden hemen sonra ani yükseliş ve alçalış gözlenmekle birlikte, bunların her istasyonda aynı şekilde gözlenmediği ayrıca yapılan iyonosferik gözlemlerin ve toplam elektron içeriğindeki değişimlerin doğrudan incelenen depremler ile ilişkilendirilememiştir. This study focuses on the use of GPS data to identify ionospheric anomalies that may serve as precursors to seismic activity in Turkey and investigates changes in the ionosphere. The research encompasses the period from the Alaska earthquake to the present day, examining the relationship between earthquakes and the atmosphere through studies on GPS technology, geodetic measurements, kinematic object tracking, and real-time navigation applications.The study addresses methods for determining changes in the ionosphere using GPS Total Electron Content (TEC) measurements. In the application phase, earthquakes with a magnitude greater than six (Mw>6) that occurred between 2017 and 2023, specifically on 20.07.2017, 12.06.2017, 08.08.2019, 30.10.2020, 24.01.2020, and 06.02.2023, were identified. Data recorded by the Turkey National Fixed GSS Network-Active (TUSAGA-Active) stations through GNSS satellites were utilized. The study emphasizes a novel approach developed to detect ionospheric anomalies that could potentially serve as precursors to earthquakes. In this context, the IONOLAB-TEC software provided through the IONOLAB web service was employed for TEC predictions, and the software used for editing these predictions was explained.This research represents a broad interdisciplinary field encompassing geodetic measurements, GPS technology, and ionospheric changes. The results contribute to both seismic analysis through geodetic measurements and the potential of GPS technology to determine changes in the ionosphere. Ultimately, sudden rises and falls were observed immediately after earthquakes; however, it was noted that these observations were not uniform across all stations. Furthermore, direct correlations between the observed ionospheric changes and the earthquakes under consideration could not be established.
  • Item
    Çok dilli duygu analizi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Demir,Dilek
    Duygu analizi, makine öğrenmesi ve doğal dil işleme tekniklerini kullanarak metinlerdeki duyguları ortaya çıkarmayı amaçlayan bir çalışma alanıdır. Sosyal medya paylaşımları, ürün ve hizmet yorumları, otel ve film yorumları, haber metinleri ve kitaplar duygu analizi için başlıca veri kaynaklarıdır. Sosyal medya başta olmak üzere sosyal platformlarda kullanıcı ve paylaşım sayıları hızla artmaktadır. Sosyal platformlara dünyanın her yerinden erişim imkanı olması sonucu ortaya çok dilli veri yığınları çıkmaktadır. Ürün, hizmet veya kişiler hakkında ifade edilen görüşleri analiz edip karar süreçlerine dahil etmek önemli avantajlar sağlamaktadır ancak kaynaklar ve geliştirilen yöntemler her dil için yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Bununla başa çıkmak için çeşitli çok dilli duygu analizi sistemleri geliştirilmiştir. Bu tez çalışmasında çok dilli duygu analizi yapmak amacıyla sağlık, turizm, pazarlama ve eğitim alanlarında İngilizce, Almanca, Felemenkçe dillerindeki tüketici görüşlerini içeren MultiEmo veri seti kullanılmıştır. MultiEmo çok dilli duygu analizi görevleri için oluşturulmuş bir veri setidir. Tüketici görüşleri Türkçe diline çevrilerek veri setine dahil edilmiştir. Cümle düzeyinde temsil yapan ve önceden eğitilmiş bir derin öğrenme modeli olan çok dilli evrensel cümle kodlayıcı (MUSE) kullanılarak veri seti vektörler ile temsil edilmiştir. Daha sonra kosinüs benzerliği kullanılarak cümleler pozitif veya negatif olarak sınıflandırılmıştır. Bu yaklaşım ile her dil ve her domain için ayrı ayrı model geliştirmek yerine derin öğrenme yaklaşımları kullanılarak başarılı sonuçlar elde edildiği görülmüştür. Yapılan sınıflandırma sonucunda İngilizce dilinde 0.75, Türkçe dilinde 0.72 doğruluk oranı elde edilmiştir. Sentiment analysis is a field of study that aims to reveal emotions in texts using machine learning and natural language processing techniques. Social media posts, product and service reviews, hotel and movie reviews, news texts, and books are the main data sources for sentiment analysis. The number of users and shares is rapidly increasing on social platforms, especially social media. Multilingual data stacks emerge as a result of access to social platforms from all over the world. Analyzing the opinions expressed about products, services, or people and including them in decision-making processes provides significant advantages, but the resources and developed methods are not sufficient for every language. Various multilingual sentiment analysis systems have been developed to deal with this. In this thesis, the MultiEmo dataset, which contains consumer opinions in English, German and Dutch in the fields of health, tourism, marketing and education, was used to conduct multilingual sentiment analysis. MultiEmo is a dataset created for multilingual sentiment analysis tasks. Consumer opinions were translated into Turkish and included in the data set. The data set was represented with vectors using the multilingual universal sentence encoder (MUSE), which is a pre-trained deep learning model that represents at the sentence level. Sentences were then classified as positive or negative using cosine similarity. With this approach, it has been observed that successful results have been achieved by using deep learning approaches instead of developing separate models for each language and each domain. As a result of the classification, an accuracy rate of 0.75 in English and 0.72 in Turkish was obtained.
  • Item
    Tüketicilerin gıda güvencesi ve gıda güvenliği konusundaki farkındalıklarının tespit edilmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Taştan Konya,Ayşe
    "Gıdayı yöneten dünyayı yönetir" sözü, insanların gıda güvencesi ve gıda güvenliği üzerindeki stratejik önemini vurgulayan bir ifadedir. Küreselleşme ile birlikte gıda güvencesi ve gıda güvenliği konuları ciddi ölçüde etkilenmektedir. Ayrıca Covid 19 salgını, gelişmiş ülkeler dâhil gıda güvencesi ve gıda güvenliğinin hayatı önem taşıdığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Covid 19 salgını sürecinde, marketlerde rafların boşalması, gıdaya ulaşma endişesini beraberinde getirirken; uzmanlar sağlıklı beslenmenin kritik önem taşıdığını vurguladığında, insanların güvenilir gıda konusundaki endişeleri artırmıştır. Bu çalışmada gıda güvenliği, gıda güvencesi kavramı içerisinde yer alması sebebiyle bir bütün olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda küresel gıda güvencesi endeksi verilerinden faydalanılmıştır. Bu çalışmada, endeks kriterleri ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerin durumları detaylı bir şekilde incelenmiş ve yorumlanmıştır. Ayrıca 1207 kişinin katıldığı, büyük bir kısmının endeks kriterlerden faydalanılarak hazırlanan 35 soruluk anket çalışması yapılmıştır. Ankete katılan tüketicilerin sadece %1,4'u gıdaya erişememe ve gıda güvensizliği günümüzün en önemli sorunlarından biridir." sorusuna katılmadıklarını belirtmişlerdir. Bununla birlikte, %97,21'inin gıda fiyatlarının ciddi şekilde arttığını, %71,2'sinin Türkiye'nin gıda ihtiyacını karşılamada kendi kendine yetebilen bir ülke konumda olmadığını ve sadece %10,85'inin ülkemize GDO'lu gıda girişine izin verilmediğini belirtmişlerdir. Anket sonuçları, gıda güvenliği ve gıda güvencesi konularında tüketicinin farkındalıklarını ortaya koyarken, bazı konularda ciddi bir bilgi kirliliği ve tüketici endişesi olduğu göstermektedir. Tüketicilerin bilgilendirilmesi ve farkındalık yaratılması için iletişim stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca küreselleşmenin avantajları ve dezavantajlarının analiz edilerek, ülkemize en uygun şekilde entegrasyonun sağlanması önemlidir. "He who rules the food rules the world" is an expression that emphasises the strategic importance of people on food security and food safety. With globalisation, food security and food safety issues are seriously affected. In addition, the Covid 19 outbreak has once again revealed the fact that food security and food safety are of vital importance, including developed countries. During the Covid 19 outbreak, while the empty shelves in the markets increased the concern of access to food; when experts emphasised that healthy nutrition is critical, people's concerns about safe food increased. In this study, it is aimed to evaluate food security as a whole since it is included in the concept of food security. In this context, global food security index data were utilised. In this study, the index criteria and the situation of the countries including Turkey are analysed and interpreted in detail. In addition, a 35-question survey was conducted with the participation of 1207 people, most of which were prepared by utilising the index criteria. Only 1.4% of the consumers participating in the survey stated that they disagreed with the question "Inaccessibility to food and food insecurity is one of the most important problems of today. However, 97.21 per cent stated that food prices have increased significantly, 71.2 per cent stated that Turkey is not a self-sufficient country in meeting its food needs and only 10.85 per cent stated that GMO food is not allowed to enter our country. While the survey results reveal the awareness of consumers on food safety and food security issues, it shows that there is a serious information pollution and consumer concern on some issues. Communication strategies need to be developed to inform consumers and raise awareness. In addition, it is important to analyse the advantages and disadvantages of globalisation and to ensure the most appropriate integration to our country.
  • Item
    Apuan alpleri'ndeki ana akifer sistemlerinin karakterizasyonu (toskana, italya)
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Karakoç,Kübra
    ez çalışması kapsamında İtalya'nın Kuzeybatı Toskana bölgesinde yer alan Apuan Alplerindeki ana akifer sistemlerinin karakterizasyonu anlaşılmaya çalışılmıştır. Apuan Alpleri İtalya'nın en bol yağış alan bölgelerinden biridir. Bölge jeolojik açıdan çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Yaklaşık 383 km2'lik bir alanı kaplayan karbonatlı kayaçları ile en önemli bölgeler arasında yer almaktadır. Bölgede 7 farklı hidrokimyasal fasiyes olduğu ve bazı suların karışım suyu olduğu tespit edilmiştir. Bu 7 farklı hidrokimyasal fasiyesten en yaygın olanı Ca-HCO3'tır. Diğerleri; Na-Cl, Ca-SO4-HCO3, Ca-Mg-HCO3, Ca-SO4, Na-Cl-SO4 ve Ca-Na-Cl-HCO3 iyon kompozisyonlarından oluşmaktadır. Karışım suları ise Bendiloni, Azzano, Metatello, Segheria, Zeppolini, Foccola, Acqua Filante, Porta 3, Ravenna, Cartaro, Martana, Duca Inferiore, Tinello, Grotta del Vento, Gabberi kaynaklarıdır. İzotopik olarak Ospedale, Ratto Inferiore, Tana dei Tufi, Ratto Superiore, Carbonera, Carrione, La Piastra ve Canal Grande suları sığ dolaşımlı, Pizzutello, Ratto, Gorgoglio, Torano, Ravenna, Martana ve 5 Fontane suları derin dolaşımlıdır. Beslenme yükseklikleri değerlendirildiğinde yüksekten düşüğe doğru sırasıyla; Pizzutello kaynağı, Ratto Kuyusu, Gorgoglio Kaynağı, Torano Kuyusu, Ravenna Kaynağı, Martana Kuyusu, 5 Fontane Kuyusu, Ospedale Kaynağı, Ratto Inferiore Kaynağı, Tana dei Tufi Kuyusu, Ratto Superiore, Carbonera Kaynağı şeklindedir. Tez sahasının orta bölümünde, yüzey sularının akış yukarısı (menbaı) bölümlerindeki yeraltısuyu tipleri genellikle Ca-HCO3 ve Ca-Mg-HCO3 iken, alanın güneybatı ve doğusundaki sular SO4 baskın, kuzey bölümündeki sular ise Na-Cl baskın sulardan oluşmaktadır. Karışık bileşimli yeraltısularının ise genellikle alanın güneyinde yer aldığı tespit edilmiştir. Within the scope of a thesis study, the characterization of the main aquifer systems in the Northwestern Tuscany region of Italy, specifically the Apuan Alps, has been attempted. The Apuan Alps represent one of the most rainfall-abundant areas in Italy. Geologically, the region exhibits a highly complex structure, predominantly characterized by carbonate rocks covering an area of approximately 383 km². It has been determined that there are 7 distinct hydrochemical facies in the region, with some springs being classified as mixed waters. The most prevalent of these 7 hydrochemical facies is Ca-HCO3. The others include Na-Cl, Ca-SO4-HCO3, Ca-Mg-HCO3, Ca-SO4, Na-Cl-SO4, and Ca-Na-Cl-HCO3 ion compositions. Mixed waters are sourced from Bendiloni, Azzano, Metatello, Segheria, Zeppolini, Foccola, Acqua Filante, Porta 3, Ravenna, Cartaro, Martana, Duca Inferiore, Tinello, Grotta del Vento, and Gabberi springs. Isotopically, Ospedale, Ratto Inferiore, Tana dei Tufi, Ratto Superiore, Carbonera, Carrione, La Piastra, and Canal Grande springs are classified as shallow circulation, while Pizzutello, Ratto, Gorgoglio, Torano, Ravenna, Martana, and 5 Fontane springs are classified as deep circulation. When evaluating feeding elevations, in descending order, they are as follows: Pizzutello spring, Ratto Well, Gorgoglio Spring, Torano Well, Ravenna Spring, Martana Well, 5 Fontane Well, Ospedale Spring, Ratto Inferiore Spring, Tana dei Tufi Well, Ratto Superiore, and Carbonera Spring. In the middle section of the study area, groundwater types in the upstream sections of surface water generally exhibit Ca-HCO3 and Ca-Mg-HCO3 compositions. However, in the southwest and east regions of the area, the waters are dominated by SO4, while in the northern part, the waters consist of Na-Cl dominant compositions. It has been observed that mixed composition groundwater is generally located in the southern part of the area.