Browsing by Author "Tutar, Hasan Ercan"
Now showing 1 - 6 of 6
Results Per Page
Sort Options
Item Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran çocuk hastalarda tanısal amaçlı troponin kullanımının geriye yönelik değerlendirilmesi(Tıp Fakültesi, 2019) Özer, Emine Çiğdem; Tutar, Hasan Ercan; Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıTroponin tetkiki yakın geçmişte tanımlanmış bir test olup özellikle akut koroner sendromda olmak üzere miyokardiyal iskemiyi erken aşamada tanımamızda çok önemli bir yere sahiptir. Çocukluk çağında erişkinlerin aksine akut miyokardiyal iskemi çok nadir görüldüğü için hangi durumlarda tetkikin kullanılacağı ile ilgili belirsizlikler vardı. Bu çalışmanın amacı çocuk popülasyonda troponinin tanı ve prognoz değerini troponin tetkiki istenen hastaların dosyalarını geriye yönelik olarak inceleyerek belirlemektir. Bu çalışmaya Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesinde 01.01.2016-30.11.2017 tarihleri arasında troponin tetkiki istenilen 1663 hasta dahil edildi. Hastaların %6'sının (99 hasta) troponin değeri eşik değeri olarak belirlenen 0,06 ng/ml üzerinde saptandı. Bu sonuç bize troponin tetkikinin birçok hastada gereksiz istenmiş olabileceğini düşündürmüştür. Yaş ortalaması 11,4±4,65 yıl ve yaş median değeri 12 yıl idi. Tetkik en sık %46 oranı ile 13-18 yıl aralığında istendi ikinci en sık %28 oranı ile 9-12 yıl aralığında istendi. Troponin değeri negatif olan hastaların (Ortalama= 11,7 yıl) yaş ortalaması, pozitif olan hastalara (Ortalama=7,6 yıl) göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha yüksekti. Çalışmamıza dahil edilen tüm hastaların başvuru sebepleri incelendiğinde %71,1 oranında göğüs ağrısı, %10,7 oranında çarpıntı, %10,6 oranında nefes darlığı, %7,6 oranında üst solunum yolu enfeksiyonu semptomu gözlendi. Troponin değeri pozitif olan hastaların aldıkları tanılara göre incelendiğinde en sık rastlanan tanılar dilate kardiyomiyopati, perinatal asfiksi, miyokardit, miyoperikardit, zehirlenme, pnömoni, sepsis, perikardit idi. Troponin değeri yüksek saptanıp herhangi bir sebep bulunamayan hastalar izole troponin yüksekliği olarak sınıflanmış olup çalışmamızda 14 hastada izole troponin yüksekliği saptanmıştır. Toplam 14 hastaya ECMO desteği yapılmış ve bu hastaların 11 'i troponin pozitif hastalardan oluşmaktadır. Çalışmamızda incelen troponin pozitif 21 hasta kaybedilmiştir. Çalışmamızda troponin pozitif olan hastaların %47,9'unde (N=48) daha önce bilinen bir hastalık vardı. Daha önce bilinen kardiyak hastalığı olanlarda kardiyak hastalığı olmayanlara göre troponin değeri pozitifliği daha sık görülmektedir ve bu ilişki istatistiksel olarak anlamlıdır. Çalışmamızda troponin ölçümleri ile CKMB ölçümleri arasındaki ilişkiyi troponin ölçümlerinde birinci ölçüm ile CKMB ölçümü arasından anlamlı derecede pozitif korelasyon gözlenmiştir. Çalışmamızda troponin tetkikinin büyük bir kısmının (%76) acil servislerden istendiği gözlenmiş olup bu durumun ülkemizde uygulanan sağlık sistemi nedeniyle acil servislerdeki yoğun hasta trafiği içinde hekimin kısa sürede doğru karar verip kardiyak patolojileri dışlamak troponin için bir tarama testi gibi kullandığını düşündürmüştür. Troponin tetkiki bir tarama testi değildir ve anamnez-fizik muayene ve sonrasında yapılabilecek ilk basamak tetkikleri olan EKG-akciğer grafisi ile öncelikle miyokardiyal iskemi ya da hasarlanma düşünülen hastalarda erken aşamada miyokardiyal hasarı saptamamızı sağlayan hassas bir belirteçtir. Çalışmamızda artmış troponin değerlerinin çocuk hastalarda çeşitli klinik senaryolarda tanısal ve prognostik bir rol oynadığını, hastaneye yatış oranlarının, yoğun bakım kabul oranlarının, ECMO oranlarının ve ölüm oranlarının bu hastalarda daha sık olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda troponin değeri yüksekliği saptanan 14 hastada herhangi bir sebep bulunamamış olup troponin yüksekliğinin bazı durumlarda akıl karıştırıcı sonuçlara yol açabileceği ve gereksiz birçok ek tetkiklere yapılmasına neden olabileceği sonucu çıkartılmıştır. Sonuç olarak troponin tetkiki doğru hastada doğru klinik durumlarda istendiğinde tanı ve prognoz açısından bizim için önemli bilgiler verebilirken gereksiz durumlarda bu tetkikin istenmesinin hem zaman-kaynak israfına neden olabileceği hem de hekimin-hastanın-ailenin yersiz endişeye kapılmasına yol açabileceği unutulmamalıdır.Item Aort koarktasyonu ve/veya biküspid aort kapağı olan çocuklarda intrakraniyal anevrizma sıklığının manyetik rezonans anjiyografi yöntemi ile belirlenmesi(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri, 2015) Tutar, Hasan Ercan; Tıp Fakültesi; Fitöz,Suat; Atalay,SemraAmaçlar: Birincil amaç: Aort koarktasyonu ve/veya biküspid aort kapaklı çocuklarda manyetik rezonans anjiyografi yöntemi ile intrakranial anevrizma sıklığının belirlenmesidir. İkincil amaç: Sıklık belirlendikten sonra intrakranial anevrizma gelişimi için olası risk etkenlerinin incelenmesidir. Bu etkenler: a) Ailede intrakranial anevrizma öyküsü, b) Ailede intrakraniyal kanama öyküsü, c) Hipertansiyon varlığı, d) Çıkan aorta genişlemesi/anevrizması varlığı, e) Aort koarktasyonu ve biküspid aort kapağı için cerrahi/endovasküler girişim yapılıp yapılmadığı, f) Biküspid aort kapağının ekokardiyografik olarak belirlenen morfolojik tipi (S-S tipi: sağ-sol koroner yaprakçık füzyonu, S-N tipi: sağ-nonkoroner yaprakçık füzyonu). Yöntemler: Tüm hastalara transtorasik standart ekokardiyografik incelemenin yanı sıra aort annülüsü, sinüs Valsalva, sinotübüler birleşke ve proksimal çıkan aorta çap ölçümleri yapıldı. Biküspid aort kapağının morfolojik tipi belirlendi. Tüm hastalara beyin manyetik rezonans anjiyografik incelemeleri yapıldı. Bulgular: Çalışmaya 55 hasta alındı. Hastaların yaşları 78 ay ile 228 ay arasında değişmekteydi (148,8±42,4 ay). Hastaların tanı alma yaşları 0 ile 192 ay (83,5±63,1 ay), izlem süreleri 0 ile 203 ay (65,9±60,3 ay) arasında idi. 49 hastada biküspid aort kapağı, 10 hastada aort koarktasyonu saptandı. Aort koarktasyonlu hastaların 4’ü izole aort koarktasyonu olup 6 hastada birlikte biküspid aort kapağı vardı. Hastaların hiçbirinin beyin manyetik rezonans anjiyografisinde anevrizma belirlenmedi. Sonuç: Çalışmamızın sonucunda biküspid aort kapaklı ve/veya aort koarktasyonlu hastalarda çocukluk çağında intrakranial anevrizma taramasının gerekli olmadığı kanısına varılmıştır.Item Çocukluk çağında 24 saatlik EKG monitörizasyonu'nun tanısal verimliliği(Tıp Fakültesi, 2019) Ateş Yaman, Özlem; Tutar, Hasan Ercan; Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıÇocukluk çağında 24 saatlik EKG monitörizasyonunun tanısal verimliliği Amaç: 2 yıllık bir zaman dilimi içinde Holter izlemi yapılma gerekçelerini belirlemek ve Holter sonuçlarını değerlendirerek her bir endikasyon için 24 saatlik Holter izleminin tanısal değerini/verimliliğini belirlemektir. Hastalar ve yöntem: Çalışmada Ocak 2017- Ocak 2019 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı'na başvurup 24 saatlik Holter İzlemi yapılan 498 hastanın 561 adet 24 saatlik Holter izlem kaydı geriye dönük değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, Holter takılma gerekçesi, EKG, varsa EKO bulguları, ilaç kullanımı geriye dönük hastane arşiv dosyalarından değerlendirilerek hasta değerlendirme formuna kaydedildi. Bulgular: Yirmidört saatlik Holter izlemi uygulanan 498 hastaya ait kayıtlar geriye dönük incelendi. Hastaların 245'i erkek (%49,2), 253'ü kız (%50.8) idi. Ortalama yaşları 11,54±5.26 olup, en küçük hasta 29 günlük iken en büyük hasta 25,22 yaşındaydı. Medyan yaş 12,20 olarak bulundu. Hastalar Holter izlemi yapılma gerekçelerine göre değerlendirildiğinde en sık takılma gerekçeleri 151 hastada (%30,32) çarpıntı, 140 hastada (%28,11) aritmi, 94 hastada (%18,87) göğüs ağrısı, 74 hastada (%14,85) ameliyat sonrası izlem, 69 hastada (%13,85) kardiyomiyopati, 41 hastada (%8,23) senkop/presenkoptu. Ekokardiyografi ile değerlendirilmesi yapılan hastaların %50,47'sinde yapısal ya da işlevsel kardiyak patoloji saptanmıştır. Hastaların Holter izlem sonuçları değerlendirildiğinde 280 hastanın (%56,22) sonucu normal, 218 hastanın (%43,77) anormaldi. En sık görülen pozitif Holter izlem sonucu ventriküler erken vuruydu. Hastaların 125'inde (%25,10) ventriküler erken vuru, 43'ünde (%8,63) atriyal erken vuru, 8'inde (%1,60) ise ventriküler erken vuru ve atriyal erken vuru birlikte görülmüştür. Hastaların büyük çoğunluğunun (%73,6) VEV yüzdesi <%5'ti. Hastaların %13,6'sının VEV yüzdesi ≥%5 - < %10 iken %12,8'inin VEV yüzdesi ≥ %10'du. Ventriküler erken vuruları olan hastalar yapısal ya da işlevsel kalp hastalığı açısından ekokardiyografi ile değerlendirildiğinde; VEV yüzdesi <%5 olan hastaların EKO'su %34,6 normal, VEV yüzdesi ≥%5 - < %10 olan hastaların 75 EKO'su %50 normal, VEV yüzdesi ≥ %10 olan hastaların EKO'su %75 normal bulundu. Holter çekilmeden önceki 12 derivasyonlu EKG'sinde anormallik olan hastaların Holter kayıtlarında anormallik saptanma oranı yüksekti (%62,36; %39,5). Holter istenme gerekçelerine göre en yüksek tanısal verimlilik oranları sırasıyla kardiyak rabdomiyom (% 85,7), kardiyomiyopatiler (% 62,31), aritmi ön tanısı (%61,42), mitral kapak prolapsusu (%51,7), kalp pili izlemi (%50), ameliyat sonrası değerlendirme (%39,18) olarak bulundu. Eşlik eden kalp hastalığı olmadığında çarpıntı, göğüs ağrısı, senkop/presenkop gibi sebeplerle yapılan Holter izleminin tanısal verimliliğinin düşük olduğu görüldü. Sonuç: Kardiyomiyopatisi olan hastalarda, aritmisi olan hastaların takibinde, kalp pili olan hastaların izleminde, ameliyat sonrası izlenen hastalarda ve kardiyak rabdomiyom, mitral kapak prolapsusu gibi yapısal kalp hastalığı olanlarda Holter izleminin tanısal verimi yüksektir. Bunun yanısıra çarpıntı, göğüs ağrısı, senkop/presenkop ve nefes darlığı gibi nedenlerle yapılan Holter izleminde, hastaların altta yatan yapısal ve işlevsel kardiyak patolojisi olmadığı sürece Holterin tanısal verimliliğinin daha düşük olduğu söylenebilir. Anahtar sözcükler: Aritmi, çocukluk, Holter izlemi, tanısal verimItem Doğuştan kalp hastalığı olan çocuklarda yaşam kalitesinin ölçümlendirilmesi ve sosyodemografik özellikler(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2016) Konca, Hatice Kübra; Tutar, Hasan Ercan; Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıDoğuştan Kalp Hastalığı Olan Çocuklarda Hayat Kalitesinin Ölçümlendirilmesi ve Sosyodemografik Özellikler Amaç: Her yıl binlerce bebek doğuştan kalp defektiyle doğmaktadır. Medikal ve cerrahi tedavideki çok önemli gelişmeler sonucunda bu çocukların yaşam süreleri artmıştır. Sonuç olarak giderek sayısı artan bu hasta grubunda sağ kalım dışındaki tedavi sonuçlarına, özellikle de yaşam kalitesi üzerine daha fazla odaklanılması gereği ortaya çıkmıştır. Ülkemizde DKH'nın izlemlerinde yaşam kalitesi değerlendirilmemekte olup, poliklinik kontrollerinde hastaların genel yaşam kalitesinin değerlendirilmesinin tedavi ve izlemde önemli olacağını düşünüyoruz. Bu çalışmanın amacı dört ana başlıkta toplanmıştır; doğuştan kalp hastalıklı çocukların kendisi ve ailesinden elde edilen fiziksel ve psikososyal yaşam kalitesi sonuçlarını sağlıklı çocuk ve ailelerinin sonuçlarıyla karşılaştırmak, doğuştan kalp hastalıklı çocukların kendisi ve ailesinden elde edilen fiziksel ve psikososyal yaşam kalitesi sonuçlarını belirlemek ve birbiriyle karşılaştırmak, doğuştan kalp hastalığının derecesi ile yaşam kalitesi skorlarının bağlantısını belirlemek ve doğuştan kalp hastalığı olan çocuklarda sosyoekonomik durum ile yaşam kalitesi skorunun ilişkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya toplam 381 çocuk dahil edilmiştir. Hasta grubuna Ocak 2015- Şubat 2016 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Çocuk Kardiyolojisi Polikliniği tarafından takipli 5-18 yaşları arasında olan doğuştan kalp hastalığı tanılı 181 çocuk ve ailesi dahil edildi. Kontrol grubuna aynı tarihler arasında Ankara Üniversitesi Çocuk Genel Polikliniğine başvuran ve yaşam kalitesini etkileyecek kronik bir hastalığı olmayan, sağlıklı, genel kontrol amacıyla başvurmuş 5-18 yaş arasındaki 200 çocuk ve aileleri alındı. Tüm çocuklara ve ebeveynlerine çalışma ayrıntılı olarak anlatılarak gönüllü onam formu imzalatıldı. Çalışmaya katılmayı kabul eden çocukların ve ailelerin demografik bilgileri ve sosyoekonomik düzeyi hakkındaki bilgilerini içeren "Aile Bilgi Formu" aile tarafından dolduruldu. Bunun yanısıra çocuğun doğuştan kalp hastalığı ile ilgili bilgileri içeren "Hastalık Bilgi Formu" doktor tarafından hastanın dosyasındaki bilgilere göre dolduruldu. Ardından hastanın yaşına uygun ÇİYKÖ hasta ve ebeveyni tarafından ayrı ayrı dolduruldu. ÇİYKÖ skorları Ölçek Toplam Puanı(ÖTP), Fiziksel Sağlık Toplam Puanı(FSTP), Psikososyal Sağlık Toplam Puanı(PSTP) olarak hesaplandı. Gruplar arası karşılaştırmalar ve korelasyon analizleri yapıldı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubunun sosyodemografik özelliklerine baktığımızda hasta grubunun ve kontrol grubunun yaş, cinsiyet ve eğitim durumu bakımından benzer gruplar olduğunu saptadık. Ailelerin sosyodemografik özelliklerinde ise hasta grubunun aile özelliklerinde, anne eğitim durumunun, baba eğitim durumunun, aylık gelirinin ve sosyoekonomik durumun sağlıklı kontrol grubuna göre daha düşük olduğunu gördük. Annelerin çalışma oranı sağlıklı kontrol grubunda daha yüksek oranda bulunmaktaydı. Hasta ve kontrol grubunun ÇİYKÖ skorlarına baktığımızda ise hasta grubunun özellikle 5-7 yaş grubunda en çok etkilenme olduğunu gördük. 5-7 yaş grubunda ÖTP, FSTP, PSTP, başkalarıyla geçinme skoru ve okul skoru hem çocuklarda hem de ebeveynlerde sağlıklı akranlarına göre daha düşük saptandı. 8-12 yaş grubunda ÖTP, FSTP, PSTP ve okul skoru hem çocuklarda hem de ebeveynlerde sağlıklı akranlarına göre daha düşük saptandı. 13-18 yaş grubunda ise hasta ve kontrol grubu arasında yaşam kalitesi açısından anlamlı fark saptanmadı. Hastaların yaşam kalitesini etkileyen hastalık özelliklere baktığımızda, hastalıkların ağırlığı arttığında ve siyanotik hastalıklarda yaşam kalitesinin daha düşük olduğunu saptadık. Hastalara uygulanan tedavilerin etkisine baktığımızda ise girişimsel tedavilerin yaşam kalitesini etkilemediğini fakat ilaç tedavisinin ve cerrahi işlemlerin yaşam kalitesini düşürdüğünü gördük. Tedavilerden ve hastalık özelliklerinden bağımsız olarak yapılan regresyon analizinde, yaşam kalitesini etkileyen faktörlere bakıldığında yaşam kalitesini en çok etkileyen faktörün hastanın eğitim durumu, ilaç kullanımı ve cinsiyeti olduğu görüldü. Sonuç: Doğuştan kalp hastalıkları en sık görülen doğuştan anomalilerdir, tüm doğuştan malformasyonların %28 kadarını oluştururlar ve önemli sağlık sorunlarına sebep olurlar. Tedavilerin etkisiyle sağ kalım süreleri uzamış olan bu hasta grubunda yaşam kalitesi, hastanın takibi açısından önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmaktadır. Literatürde farklı ülkelerde birçok çalışma yayınlanmış olup sonuçlar eğitim seviyesi, sosyoekonomik durumu, hastalığın ağırlığı ve tedavi şekillerine göre farklı sonuçlar göstermektedir. Literatürde ülkemizden yayınlanan herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Biz 381 çocuğu kapsayan çalışmamızın sonucunda DKH'lı çocukların 5-7 yaş ve 8-12 yaş grubunda sağlıklı akranlarına göre yaşam kalitesinin negatif etkilendiğini saptadık. Regresyon analizinde, çocuğun eğitim durumu, cinsiyeti ve ilaç kullanıyor olmasının ÇİYKÖ'yü etkileyen etkenler olduğunu gördük. Çalışmamız sonuçları literatürle karşılaştırıldığında; cinsiyetin FSTP üzerine etkisi bakımından literatürde cinsiyet farklılığı gözlenmezken, çalışmamız sonucunda hem ebeveyn hem de çocuk skorlarında erkek cinsiyetin puanlarının kız cinsiyete göre anlamlı daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu farkın özellikle çalışmayı yapmış olduğumuz coğrafyanın sosyokültürel yapısına bağlı olarak geliştiğini düşünmekteyiz. Çocuk ve aile değerlendirmelerini karşılaştırdığımızda ise hasta çocuk ailelerinin almış olduğu puanların hasta çocuklardan FTSP ve başkalarıyla geçinme alanında bazı yaş gruplarında düşük olduğunu gördük. Hasta çocukların yaşam kalitelerini karşılaştırdığımızda ise siyanozun, hastalık ağırlığının artmasının, cerrahi tedavinin ve ilaç kullanımının yaşam kalitesini düşürdüğünü gördük. Bu bilgiler ışığında DKH'lı çocuklarda yaşam kalitesinin sağlıklı akranlarına göre daha düşük olduğunu ve hasta yaşı ilerledikçe bu farklılığın azaldığını saptadık. Hasta takibi yapılırken özellikle yaşam kalitesini düşüren risk faktörleri bulunan çocuklarda klinisyenin aile ile yakın ilişkide olması gerektiğini ve çocuğun yaşam kalitesi düşük alanlarının saptanarak destek olunmasında kilit göreve sahip olduğu sonucuna vardık.Item Türkiye'de okul çocuklarında ekokardiyografi ile romatizmal kalp hastalığı(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi, 2018) Atalay, Semra; Tutar, Hasan Ercan; Uçar, Tayfun; Topçu, Seda; Köse, Serdal Kenan; Doğan, Melih Timuçin; Tıp FakültesiItem Yapısal olarak normal kalpte ventriküler erken vuruların klinik değerlendirilmesi ve izlem sonuçları(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2013) Çiftçi, Aylin; Tutar, Hasan Ercan; Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıAmaç: Yapısal kardiyak anomalisi olamayan sık gelen ventriküler erken vuru (VEV)? lu olguların tanı anındaki ve izlem sırasındaki durumlarının değerlendirilmesi Hastalar ve yöntem: 2000-2013 yılları arasında AÜTF Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalında VEV?leri olan ancak yapısal bir kalp anomalisinin olmadığı ekokardiyografi ile gösterilmiş ve en az iki yıl izlenmiş olan 27 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya dahil olan hastaların yakınma, ağırlık, boy, fizik inceleme, EKG, 24 saatlik EKG kaydı, ekokardiyografi, egzersiz testi verileri ve yapılmışsa kardiyak magnetik rezonans görüntüleme sonuçları değerlendirmeye alındı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 27 hastanın izlem süresi 44,22±25,22 (24- 145) ay, tanı yaşı ise 7,8±3,9 (2 ay -16,3 yıl) yıldı. Hastaların 13?ü (%48) erkek, 14?ü (%52) kızdı. Hastaların %33,3?ünün tanı anında yakınması bulunmaktaydı. En sık yakınma eforla göğüs ağrısı olarak saptandı. Hastaların %52?sinde tanı sırasında fizik incelemede bulgu saptandı ve en sık bulgu kalp ritminde düzensizlikti. Hastaların tanı sırasında ve en az iki yıllık izlem sonunda bakılan 24 saatlik EKG kaydı sonuçları değerlendirildiğinde; VEV sayısının toplam atım sayısına oranı (VEV/TAS) başvuruda %6,30±5,75 iken izlem sonunda %4,42±4,71 saptandı. VEV?lerin gün içindeki dağılımı için bakılan uyku dönemindeki toplam VEV sayısının uyanıklık dönemindeki VEV sayısına oranı 1,02±1,41 (0,01-6,2) saptandı. Hastaların 8?inde (%29,6) sağ dal bloğu morfolojili?sol ventrikülden köken alan VEV?, 19?unda sol dal bloğu morfolojili?sağ ventrikülden köken alan VEV?olduğu gösterildi. Üç (%11,1) hastada VEV?ler polimorfikken, 24 68 (%88,9) hastada monomorfikti. İkili VEV?i olan hasta sayısının 8 (%29,6), üçlü VEV?i olan hasta sayısının 4 (%14,8), VT atağı olan hasta sayısının 2 (%7,4) olduğu görüldü. Toplam 10 (%37) hastada kompleks VEV olduğu izlendi. Egzersiz testi yapılabilen 25 hastadan sadece 2 (%8) hastada egzersiz testi pozitif saptandı. İzlem sonunda 7 (%25,9) hastada VEV?lerin kaybolduğu görüldü. Kompleks VEV?i olan hastaların %40?ında izlemde VEV?lerin kaybolduğu görüldü. VEV?leri kaybolan tüm hastaların VEV?lerinin köken aldığı ventrikülün sağ ventrikül olduğu görüldü. Hastaların tanı sırasındaki VEV/TAS oranı ile VEV?lerin izlemde kaybolması ve kompleks VEV varlığı arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Kardiyak magnetik rezonans görüntüleme yapılan 9 hastanın 1?inde sağ ventrikül serbest duvarında sistol sırasında fokal akordeon bulgusu ve sağ ventrikül trabeküllerinde hafif belirginleşme saptandı. Tanı sırasında ve en az 2 yıl sonra yapılan ekokardiyografik değerlendirmeleri bulunan 23 hastanın fraksiyonel kısalma ölçümlerinde bozulma saptanmadı. Hiçbir hastada sol ventrikül genişliğinde artış gözlenmedi. ß ? blokör alan hastalarda izlem sonunda VEV sıklığında %30,9?luk azalma görülürken, tedavi almayan hastalarda %26,1?lik bir azalma kaydedildi. İki grup arasında kaybolma yüzdeleri bakımından farklılık görülmedi. Sonuç: Yapısal olarak normal kalbe sahip çocuklarda VEV?ler iyi huylu klinik gidiş göstermektedir. Kompleks VEV?i olan çocuklarda da klinik gidiş izole VEV?lerden farklı görülmemiştir. Sağ ventrikülden köken alan VEV?lerin sol ventrikülden köken alan VEV?lere kıyasla izlemde kayboldukları görülmüştür. Ancak, VEV?lerin köken aldığı ventriküle göre izlemde kaybolma göstermeleri, daha geniş hasta serileri ile yapılacak çalışmalar ile aydınlatılmalıdır. Anahtar sözcükler: ventriküler erken vuru, yapısal olarak normal kalp