Anadolu (Anatolia)
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Anadolu (Anatolia) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 470
Results Per Page
Sort Options
Item Çemka Höyük: Yukarı Dicle Havzası’nda bulunan yeni bir Ppna ve Geç Epipaleolitik Dönem yerleşim yeri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Kodaş, Ergül; Genç, Bülent; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi: Son yıllarda yapılan çalışmalar sonrası Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem A evresine tarihlenen, Körtik Tepe, Hasankeyf Höyük, Gusir Höyük ve Boncuklu Tarla gibi birçok yerleşim yeri tespit edilmiştir. Bunlardan bazıları aynı zamanda Geç Epipaleolitik tabakalar içermektedir. 2018 yılında tespit edilen ve Ilısu Barajı İnşaat Sahası’nda bulunan Çemka Höyük yerleşiminin ÇanakÇömleksiz Neolitik Dönem A evresine ve Geç Epipaleolitik Dönem’e tarihlenen tabakalar içerdiği düşünülmektedir. Çemka Höyük bu bağlamda Yukarı Dicle Havzası’nın Neolitikleşme süreci üzerine önemli yeni bilgiler verecek önemli bir potansiyele sahiptir. Daha önce Körtik Tepe, Hasankeyf Höyük ve Hallan Çemi’de kısıtlı alanlarda ve sondajlarda tespit edilen Geç Epipaleolitik dönem tabakalar Çemka Höyük’te yol yapımı sırasında açığa çıkan kesitlerden anlaşıldığı üzere yaklaşık 2 metrelik dolgulardan tespit edilmiştir.Item Perge'den Titus Flavius Clemens Pelopidianus Aphroditesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Çelik, Ahmet; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzet: Perge Antik Kenti 2015 yılı kazılarında Kuzey Hamamı’nın kuzeye açılan girişinde bulunmuş, ince grenli beyaz mermerden çıplak bir Aphrodite heykelidir. Olasılıkla Dokimeion mermerinden mamul son derece sanatsal nitelikte olan ve sola doğru esneme hareketi yapan heykelin üst kısmında hafif öne eğilme hareketi gözlemlenirken sol ayak taşıyıcı, sağ ayak ise dengeleyicidir. Ayrıca Aphrodite’nin sol bacağının yanında, yunus üzerinde duran bir Eros bulunur. Heykelin cephe kısmı oldukça perdahlı iken arka kısmı daha az perdahlanmıştır. Heykel, Titus Flavius Clemens Pelopidianus tarafından adanmıştır. Bu kişinin, Perge Güney Hamamı Heykeltıraşlık eserlerini adayan Synnadalı Cladius Piso’nun kızı Claudia Lorentia’yı onurlandırdığı ve akrabası olduğu anlaşılmaktadır. Titus Flavius Clemens Pelopidianus Aphrodite Heykeli, Hellenistik Dönem içerisinde MÖ III-II. yüzyıl özellikleri göstermekle beraber tipolojik kökeni Praxiteles’in ünlü eseri Knidos Aphroditesi Heykeli’dir. Ancak Pelopidianus Aphrodite Heykeli’nin sanatsal gelişiminin iyice anlaşılabilmesi bağlamında Knidos Aphroditesi’ne benzeyen bazı Aphrodite heykelleri de detaylıca incelenmiştir. Buna göre Pelopidianus Aphrodite Heykeli, Capitolini Aphroditesi ile oldukça benzerdir ve genel görünümü yanında özellikle Eros ve yunus kompozisyonu nedeniyle Medici Aphroditesi ile de yakındır. Heykel, Roma Dönemi kopya eser olmakla birlikte heykeltıraşlık özellikleri ve yazıtıyla Antoninler Dönemi içerisinde MS 160-190 yıllarına tarihlenebilir.Item Doğu Anadolu Bölgesi Urartu dönemi dokuma aletleri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Gökce, Bilcan; Bilen, Gökhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzet:Bu çalışma Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan Urartu merkezleri ile nekropollerinden ele geçen dokuma aletlerine ilişkin verileri kapsar. Dokuma aletleri arasında dokuma tezgâhları, kirkitler, dikiş iğneleri, spatulalar, taraklar, mekikler, makaralar, tezgâh ağırlıkları, iğler ve ağırşaklar yer almaktadır. Söz konusu dokuma aletlerinin üretiminde başta bronz ve kemik olmak üzere pişmiş toprak ile taş kullanılmıştır. Şimdilik ahşaptan dokuma aletleri ele geçmemiştir. Olasılıkla bunlar toprak altında çürümüş ve günümüze ulaşamamıştır. Çalışmada ele almış olduğumuz dokuma aletleri ağırlık, form ve ölçü olarak çeşitlilik göstermektedir. Böylelikle işlenen kumaşın cinsi, kalınlığı ve kalitesinin dokuma aletlerinin özelliklerine yansıdığı düşünülebilir. İncelemiş olduğumuz dokuma aletlerinde sayısal olarak en fazla ağırşaklar bulunmakta ve bunu tezgâh ağırlıkları izlemektedir. Bu durum diğer dokuma aletlerinin fazla kullanılmadığı anlamına gelmemelidir. Dokuma aletlerindeki çeşitlilik Urartu tekstil sektöründe bir iş bölümünün de var olduğunu göstermektedir.Item Güneydoğu Anadolu’da geç çanak çömleksiz Neolitik’ten çanak çömlekli Neolitik’e geçişte yontmataş endüstriler(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Ağırsoy, Zeynep Beyza; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNeolitik Çağ, Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem ve Çanak Çömlekli Neolitik Dönem olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Söz konusu bu dönemler arasında ekonomide, sosyal hayatta, yerleşim dokusunda, mimaride, inanç sistemlerinde, ritüellerde, sembolizmde ve her şeyden öte insanların gündelik kullanım eşyalarında kısmen belirgin bir biçimde farklılaşan geçiş süreci yaşanmıştır. Çalışmamız kapsamında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Çanak Çömleksiz Neolitik’ten Çanak Çömlekli Neolitik’e geçişin tespit edildiği yerleşimlerin yontmataş endüstrileri nitelik ve nicelikleri doğrultusunda incelenmiştir. Bu bağlamda, avcı-toplayıcı geçim ekonomisinin yerini tarım ekonomisine bırakmasıyla birlikte yaşanan değişim ve dönüşümler ele geçen yontmataş bulgular üzerinden değerlendirilmiştir. Yapılan inceleme ve karşılaştırmalar sonucunda Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’den Çanak Çömlekli Neolitik Dönem’e geçiş sürecinin sosyal, kültürel ve ekonomik hayat üzerindeki etkileri yontmataş bulgular üzerinden ortaya koymak amaçlanmıştır.Item Karavelyan excavations within the Ilısu project(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Tekin, Halil; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKaravelyan is located in the Upper Tigris valley. The site is ca. 150 km to the north of the modern Turkish-Syrian border and on the right bank of the Tigris River. The site is within the flooding zone of the Ilısu Dam to be constructed on the Tigris River. The excavations started in 2009 and were completed in 2012. The site consists of two individual settlements situated 200 m apart. The eastern one, known as Hınçıka, was an Assyrian settlement. Karavelyan, to the west, is a mono-period site only inhabited during the Early Halafian. The archaeological deposit at Karavelyan are approximately one metre deep and contain two building levels. The architecture is very poorly preserved. The top-most level 1 yielded rectangular buildings of pisé walls without foundation while the second layer contained rectangular architecture with the second foundations. In this article, for the first time, Karavelyan is extensively introduced into the world of science.Item Yüksel Erimtan Koleksiyonu’ndan iki terrakotta fulcrum figürü(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Kaplan, Davut; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzet: Yunan ve Roma yataklarının stilistik gelişimi ve farklılıkları üzerine antik metinler ve modern çalışmalar olmak üzere çok sayıda bilgi ve kaynak mevcuttur. Bu yatakların kol dayama yerleri olan baş ve bazen de ayak kısımlarında plastik ve kabartma figürlerle süslü fulcrum adı verilen genelde bezemeli metal parça bulunmaktadır. Modern çalışmalar ile günümüzde çok az kısmı korunmuş ve müzelerde saklanan fulcrumlar ve parçaları değerlendirilmiş ancak genelde tarihlendirilme sorunu dile getirilmiştir. Bu fulcrumlar ilk örneklerinden itibaren yataktaki yerleri, duruşları, malzemeleri, figürleri ve diğer bezemeleri ile birlikte değerlendirilmiş ve bu bağlamda çalışmaya konu olan Ankara Yüksel Erimtan Kültür ve Sanat Vakfı, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi kataloğunda yer alan iki terrakotta figür ele alınmıştır. Özgün ve çok sevilen örnekleri bronz, fildişi, kemik gibi farklı malzemeler olan fulcrumların pek karşılaşılmayan terrakotta örnekleri ise yok denecek kadar azdır. Bu nedenle her iki terrakotta figür daha önce çalışılmış farklı malzemeden yapılmış özgün örnekler ışığında ikonografi ve işlev açısından tanımlanmış ve özgün bir yatak dekorasyonu oldukları vurgulanmıştır. Yine çalışılmış yataklar ve fulcrumlarla karşılaştırılarak bu iki terrakotta figürün gerçek işlevi çizimlerle ortaya konarak yatağın özgün formu inşa edilmiş ve tarihlendirilmiştirItem Death in Zeugma: a survey of the tombs(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Yaman, Hüseyin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzet: Zeugma (Fırat Seleukeia’sı) nekropollerinde 2008-2010 yılları arasında gerçekleştirdiğimiz yüzey araştırmalarıyla elde edilen verilerin değerlendirilmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Kente ulaşan antik yolların etrafında geliştiği anlaşılan nekropol alanları Doğu, Batı ve Güney’de yer almaktadır. Yumuşak, bej-sarımsı renkli kolaylıkla şekillendirilebilen kireçtaşı anakaya, alçak tepeler, vadiler ve yamaçlardan oluşan coğrafi yapı mezar mimarisinde belirleyici olmuştur. Mezar tipleri “anayakaya oyulmuş tekne mezarlar, anakayaya oyulmuş oda mezarlar, tümülüsler, lahitler” olarak ayrılır. Mezar tiplerinden basit tekne mezarlar Doğu Nekropol’den bilinmekle birlikte geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarda Güney Nekropol’de görüldüğü belirtilmiştir. Ayrıca gerçekleştirdiğimiz yüzey araştırmasında Batı Nekropol’de bu tip mezarlara ilişkin izler belirlenmiştir. Anakayaya oyulmuş oda mezarlar, sıklıkla vestibulum olarak niteleyebileceğimiz ön oda/alan ve triclinium’a benzeyecek şekilde biçimlendirilmiş gömü yapılan ana odadan oluşmaktadır. Bu tip mezarlarda gömü mezar odası duvarlarına açılmış arcosolium’lar altındaki teknelere yapılmıştır. Mezar odası duvarına, dikine açılan loculus içinde ya tekne ya da düz zemin ceset yerleştirmek için kullanılmıştır. Bu mezarlar bitkisel ve mitolojiden figürlerin tasvir edildiği freskler, mimari öğeler, mezar iç ve/veya dışında anakayaya oyulmuş tıpkı mezar stellerinde olduğu gibi portreler veya kartal-sepet betimlerinden oluşan kabartmalar, mezar stelleri, mezar dışında serbest duran heykeller gibi zengin dekorasyona sahiptir. Tüm bunlar bazı mezarların zengin aileler tarafından inşa ettirilmiş olduğuna işaret eder. Bazı mezarlarınsa collegium’lara ait olabileceğini söyleyebiliriz. Tümülüslerin ağırlıklı olarak Güney ve Batı nekropollerde olduğu görülür. Zeugma’da yalnızca bir tümülüs kazılmıştır. Tüm mezarlık alanlarında var olan bu tip mezarların geç Hellenistik Dönem’den (loculus’lu olanlar) başlayarak MS 4. yüzyıla kadar kullanılmış olduğu bilinmektedir. Bezemeli lahitler yalnızca Güney nekropolden bilinmekteyken bezemesiz lahitler Doğu ve Güney nekropollerde belirlenmiştir. Prokonnessos üretimi lahitlerin yerel bir kopyası gibi duran iki girlandlı lahit MS 2. yüzyıl sonu MS 3. yüzyıl başlarından olmalıdır. Zeugma’da nekropolün önemli bir unsuru olan mezar stelleri üzerinde erkekler için kartal, kadınlar için sepet betimleri sıklıkla kullanılmıştır. Bu bezemelerin yanı sıra mezar taşlarında bireysel portrelere tek, çiftler veya aileler halinde yer verilmiştir. Yazıtlar ağırlıklı olarak Grekçe olmakla birlikte az sayıdaki mezar stelinde Latince görülmektedir. Yazıtlar ölenin adı, baba adı ve “ἄλυπε χαῖρε” ifadesinden oluşan standart bir yapıya sahiptir. Yazıtlardaki isimlerden Sami, Greko-Makedon ve Roma kökenli kişilerin Zeugma’da bir arada olduğunu göstermektedir. Mezar stelleri MS 1. yüzyıl ortaları ile MS 3. yüzyıl ortalarına kadar yoğun olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte, MS 4. yüzyıldan birkaç mezartaşı mevcuttur. Zeugma sakinleri mezarlarda karşımıza çıkan freskler, mezar steli gibi biçimlendirilmiş rölyefler, heykeller ve mezar stelleri yanı sıra vestibulum ve triclinium olarak tanımlanabilecek mekânlarıyla mezarlarını “domus aeterna – ebedi ev” olarak kabul etmiş olmalıdır. Özellikle mezar stellerindeki portreler ve isimler yukarıda kentte yaşayanların kökenlerine işaret eden önemli kanıtlardır. Ölen kişinin öz-temsili olan portreler hem Doğu hem de Batılı özellikler içermektedir. Zeugma nekropollerinden edinilen veriler kentin kozmopolit bir yapıya sahip olduğuna ve farklı kültürlerin kentte etkileşim halinde olduğuna işaret eder.Item Tilbaşar Orta Tunç Çağı mezarı ışığında pişmiş toprak çıplak kadın figürinleri ile ilgili bazı düşünceler(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Genç, Elif; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÖzet: Gaziantep ilinin yaklaşık 32 km güneydoğusunda yer alan Tilbaşar, Fırat Nehri’nin batı kollarından biri olan Sacır Suyu’nun suladığı Oğuzeli (Tilbaşar) Ovası’na hâkim bir konumda bulunan önemli Tunç Çağı kentlerinden biridir. 1994-2006 yılları arasında yürütülen yüzey araştırması ve kazı çalışmalarından sonra duran kazılar, 2015 yılında, Sacır Suyu üzerine inşa edilen Doğanpınar Barajı Projesi kapsamında tekrar başlatılmıştır. Tilbaşar’ın baraj suyundan etkilenecek olan Güney Aşağı Şehri’nde, 2017 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında açığa çıkartılan Orta Tunç Çağı basit toprak mezarı, buluntuları bakımından dikkat çekicidir. Mezar 10-11 yaşlarında bir çocuğa aittir. Çocuğun sağ göğsü üstünde bir adet siyah perdahlı şişe, sağ kolu etrafında deniz kabuğundan kolye taneleri, her iki omzu üstünde - ikisi sağlam, ikisi kırık - dört adet tunç iğne, sol kulağının altında iki tunç küpe ve boynunda çeşitli boyut ve şekillerde cam hamurundan boncuk tanelerinin arasında, bu çalışmanın konusunu oluşturan üç adet pişmiş topraktan figürin bulunmuştur. Kolyenin bir parçası olan figürinler yassı formlu, kolları yana açık ve ayakta duran çıplak kadınları temsil eder. Bunlar, Leila Badre’nin “Klasik Orontes Tipi (MAI 2)” olarak tanımladığı ve Nicolò Marchetti’nin Orta Tunç Çağı IIB ve Geç Tunç Çağı IA’ya tarihlediği figürinlerdendir. Kuzeybatı Suriye’de Orta Tunç Çağı’nın ayırt edici buluntuları arasında yer alan pişmiş toprak çıplak kadın figürinleri, kronolojik ve tipolojik gelişimi iyi tanımlanan söz konusu bölgenin Eski Suriye Dönemi görsel sanatının önemli temsilcilerindendir. Bu çalışma, Orta Tunç Çağı’nın pişmiş toprak çıplak kadın figürinlerinin ne şekilde kullanıldığı ile ilgili yeni bir öneri getirmektedir.Item Tlos Antik Kenti Kaya Mezarları cephe düzenlemeleri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Korkut, Taner; Özdemir, Bilsen Şerife; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTlos Antik Kenti, kaya mezarı geleneği bakımından Likya Bölgesi’nin önde gelen yerleşimleri arasında yer almaktadır. Kent nekropolünün doğu ve kuzey yönlerinde yoğunlaşan kaya mezarları cephe düzenlemelerine göre dört farklı grupta değerlendirilir. İlk grubu ev tipi bir cephe düzenlemesine sahip kaya mezarları oluştururken bunu sırasıyla tapınak cephesi görünümlü mezarlar, örgü cepheliler ve basit bir sanduka görünümündeki kaya mezarı tipleri takip eder. Ayrıca her bir grup kendi içinde farklı tipolojik alt başlıklara ayrılır. Tlos kaya mezarlarında yapılan çalışmalar kentin ölü kültü geleneği hakkında pek çok veriye ulaşılmasını sağlamıştır. Kaya mezarları cephelerinde bulunan yazıtlar mezar sahipliği ve kullanım haklarının kapsamına ışık tutmaktadır. Mezarların iç düzenlemeleri ise kentin ölü gömme geleneği ve öbür dünya inancıyla bağlantılı ayrıntılarının anlaşılmasına olanak sunmaktadır. Ölü kültü ile bağlantılı dikkat çeken bir başka veri doğrudan kaya mezarlarıyla ilişkili sepulkral uygulama alanlarıdır. Söz konusu alanlar kaya mezarlarının dış cephelerinde bulunan stel yuvası, stel nişi, altar alanları ve sunu çukurlarından oluşmaktadır. Genel kanı bu düzenlemelerden özellikle stel ve altar alanlarının mezarların daha sonraki ikincil kullanımlarıyla ilişkili olduğu yönündedir. Tlos nekropolünde ele geçen ve Geç Arkaik-Erken Klasik Dönem’e tarihlenen bir stel bu geleneğin kaya mezarlarının erken dönemlerinden itibaren sürdürüldüğüne işaret etmektedir.Item Karahayıt (Aiolis) Arkeolojik Araştırmaları ve Olası Bir Açık Hava Kutsal Alanı(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2020) Erdan, Emre; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi; Kolancı, Bilge Yılmaz; Taşpınar, Pınar: Karahayıt1, İzmir ili, Aliağa ilçesi, Güzelhisar Mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. 2018 yılından itibaren söz konusu mevkiiyi de içine alan geniş bir alanda tarafımızca Tisna Antik Kenti ve Yakın Çevresi başlıklı bir arkeolojik yüzey araştırması projesi hayata geçirilmiş, bu kapsamda kentin yakın çevresinde de incelemeler gerçekleştirilmektedir. Araştırma sahasında yer alan Güzelhisar Mahallesi incelemeleri esnasında Karahayıt Mevkii ziyaret edilmiştir. Burada tespit edilen buluntular aracılığıyla Karahayıt Mevkii’nin Geç Arkaik Dönem’den başlayarak öncelikle bir kutsal alan olarak değerlendirildiği düşünülmektedir. Alanın Roma Dönemi’nde bir çiftlik ya da işlik alanı olarak kullanılmış olabileceği ve daha sonra Geç Bizans Dönemi’nde ise küçük bir nekropol alanı içerisinde kalmış olduğuna inanılmaktadır. : Karahayıt is located within the borders of Güzelhisar District of Aliağa of İzmir province. Since 2018, an archaeological survey project titled Ancient Tisna and Its Clouse Surrounding has been implemented by us in a wide area including the said location. As a result of the examinations, Karahayıt Site visited during the surveys of Güzelhisar Neighborhood in the research area. It’s thought by the examinations identified here indicate that Karahayıt Site was first considered as a sacred area starting from the Late Archaic Period. It’s believed that the area could have been settled as a farm or workshop during the Roman Period, and later remained within a small necropolis area during the Late Byzantine Period.Item Yakın Doğu’da Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem’de Yerleşik Yaşam ve Depolama Birimleri Üzerine Bazı Gözlemler: Boncuklu Tarla Örnekleri(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Kodaş, Engin; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNeolitik Çağ boyunca inşa teknikleri, formları ve boyutları açısından önemli değişimlere uğra-yan depolama birimlerinin (silolar, hücreler, binalar) söz konusu dönem topluluklarının ekonomik yapı-lanmalarının mimari olarak yansımaları oldukları öne sürülmektedir. Depolama birimlerinin ekonomik bo-yutlarının yanı sıra söz konusu birimlerin bulundukları mekânsal konumlanmalar aynı zamanda Neolitik Çağ topluluklarının köy-mekân yerleşme düzenleri ve dönemin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapı-lanmalarının mimari kalıntılar üzerinden incelenmesine de katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda depolama bi-rimlerinin tipolojik gelişimleri, inşa biçimleri, mekânsal konumlanmaları, nasıl kullanıldıkları gibi bazı soru başlıkları konu üzerine yapılan araştırmalar için ayrı bir önem teşkil etmektedir. Söz konusu sorunsallar ay-nı zamanda depolama birimlerinin Yakın Doğu’da Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem boyunca nasıl bir kronolojik değişim geçirdikleri ve avcı-toplayıcı-balıkçı ekonomi modelinden besin üretimine doğru deği-şim yaşayan söz konusu dönem topluluklarının ekonomik yapılanmaları içerisinde nasıl bir rol oynadıkları gibi bir takım tartışmalara neden olmaktadır.Item Zeugma’dan Ele Geçen Geç Roma Kırmızı Astarlı Seramikleri(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Erol, Ayşe Fatma; Tamer, Deniz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiZeugma Antik Kenti, günümüzde Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içinde, Fırat nehri kıyısında yer almaktadır. Makale konusunu oluşturan malzeme, Zeugma Doğu Konut alanlarında gerçekleştirilen kazılar çerçevesinde A, B Evi olarak adlandırılan konut alanlarından ve kısmen bu evlerin üzerine inşa edilen Geç Antik Dönem duvarlarının oluşturduğu mekanlardan ele geçen farklı gruplara ait ithal kırmızı astarlı seramik örnekleridir . Geç Antik Dönem’de Roma Dönemi sigillatalarının yerini alan kırmızı astarlı seramikler, deniz ticaretinde kullanılan ana rotaların belirlenmesi ve söz konusu dönemde yerleşim kronolojisinin oluşturulmasına katkı sunması bakımından oldukça önemlidir. Sözü edilen konutlardan ele geçen kırmızı astarlı seramik gruplarına ait; ARS, PHRS ve LRD formları saptanmıştır. Örneklerin değerlendirmesinde; kırmızı astarlı seramikler üzerinde ayrıntılı tanım ve değerlendirmelerde bulunan John W. Hayes’in ana form ve alt tip sınıflandırması ve bunlarla ilgili tanımlama ölçütleri temel alınmıştır. İlgili gruplara ait örnekler; teknik bilgileri, form tanımları, çizim ve fotoğraflarıyla birlikte Zeugma ile ilişkili yakın coğrafyaya ait örneklerle analoji kurularak metin içinde sunulmaktadır. Malzeme üzerinden yapılan değerlendirmeler ışığında, kentin Geç Antik Dönem seramik tipolojisi ve kronolojisini saptamak, kırmızı astarlı seramiklere ait yoğun kullanılan kap formlarının belirlenmesi ve bu bağlamda kentin MS 4. yüzyılın sonu – MS 7. yüzyılın ilk yarısı arasında Doğu Akdeniz genelinden Zeugma özeline doğru ticari ilişkilerinin saptanmasına ışık tutacak verilerin sunulması makalenin temel amacıdır. Çalışma konusunu oluşturan seramiklerde karşılaşılan fomlar ve bunların alt tipleri, kronolojileri ve oranları karşılaştırmalı istatistiklerle okuyucuya sunularak, Zeugma’nın ticari bağlantıları bölgesel ölçekte diğer merkezlerle karşılaştırmalı olarak yorumlanacaktır.Item Çemka Höyük’te Açığa Çıkarılan Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem A Evresi Radyan Planlı Yapıları(Ankara Üniversitesi, 2020-11-12) Çİftçi, Yunus; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSon yıllarda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde baraj kurtarma kazılarıyla paralel olarak artan arkeolojik kazı çalışmalarında bölgenin uzak geçmişine dair önemli bilgiler elde edilmiştir. Bilhassa Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında yapılan arkeolojik kazılar sonrası bölgenin Neo-litik Çağ kültürleri üzerine önemli veriler ortaya çıkarılmıştır. Bu bağlamda Ilısu Barajı ve HES Projesi kapsamında 2019 yılında Çemka Höyük’te yürütülen arkeolojik kazılar Yukarı Dicle Vadisi Çanak-Çömleksiz Neolitik dönem A evresi ve Geç Epi-Paleolitik dönem hakkında önemli bilgiler vermektedir. Yerleşim yerinde çok sayıda yuvarlak planlı yapı, yontmataş ve sürtme taş alet ve mezar açığa çıkarılmıştır. Çemka Höyük yerleşim yerinin bir diğer özelliği ise Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde örneği olmayan ve daha çok Suriye’de bulunan yerleşim yerleri ile özdeşleştirilen Rad-yan Planlı (içten köşeli bölmeli yuvarlak planlı) yapıların bulunmasıdır. Hem Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem’de bölgenin kültürel yapısı hem de çevre bölgelerle olan ilişkisi hakkında önemli bilgiler vermektedir.Item Batı Anadolu’da Levallois Tekniği: Sürmecik Paleolitik Açık Hava Yerleşimi Üzerinden Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Karahan, Göknur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSürmecik açık hava yerleşimi, Batı Anadolu, Uşak İli’nde konumlanan Paleolitik bir alandır. 2016-2017 yılları arasında gerçekleştirilen kurtarma kazılarında stratigrafik bir veriye rastlanılmamasına rağ-men, elde edilen 86.246 adet yontmataş malzeme bugün Türkiye’nin en büyük Paleolitik koleksiyonunu oluşturur. Kurtarma kazılarında tespit edilen yontmataş endüstrisinin büyüklüğü, tüm malzemelerin üretim zincirleri içerisinde incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu çalışma, hazırlanmış çekirdekler içerisinde %57,87 oran ile temsil edilen Levallois tekniğiyle ilişkili öğelerin tekno-tipolojik analizine odaklanarak Batı Anadolu için bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır. Ulaşılan sonuçlara göre, Sürmecik’te Levallois tekniğinin görü-nümü hazırlık ve çıkarım yöntemlerine bağlı olarak çeşitlilik sunmaktadır. Levallois çekirdekler ve ürünler Levallois’nın Hacimsellik Kavramı ile uyumludur, ancak çoğunlukla hammadde ile ilişkili olarak bazı yerel teknik uygulamaların varlığı da görülmektedir. Sürmecik Levallois tekniği, bölgede yüzey araştırmaları ile izlediği-miz tek ve az sayıda oldukları için anlamlandıramadığımız unsurları yoğun ve bir bütün olarak barındırarak bölgenin Paleolitik Çağ endüstrilerine büyük bir katkı sağlamaktadır.Item Orta Batı Anadolu Neolitik Çağ Obsidiyen Dağılımında Sosyal İletişim Ağlarının Rolü(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Bostancı, Nehir Kolankaya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTarihteki en eski takas malzemelerinden biri olan obsidiyen, tarihöncesi yerleşim yerlerinin birbirleri ile olan iletişimini belirlemede kullanıldığı gibi bu dönemlerdeki sosyal yaşantının yapısı hakkında da bilgi vermektedir. Söz konusu iletişimin yapısı ve boyutu hakkında takas/ticaret ağları önemli bir bilgi kaynağını oluşturmaktadır. Obsidiyen kaynak yerleri ile ele geçtiği buluntu yerleri arasındaki mesafelerin tespit edilmesi ile birlikte bu ilişki ve takas modelleri de belirlenebilmektedir. Obsidiyen dağılımı, bir dizi iklimsel, coğrafik ve ekolojik koşullar ile sınırlandırılmış olmasına rağmen, aslında ekonomik ve sosyal temellere de dayanmaktadır. Buna göre, her bir takas modeli farklı sosyal organizasyon formları ile ilişkilidir. Bu modelleri belirlemede, buluntu yerlerinin sosyo-ekonomik yapılarının yanı sıra hammadde kaynaklarının kullanımı, üretim organizasyonu ve tüketim alışkanlıkları gibi faktörlerin de incelenmesi gerekmektedir. Obsidiyen dağılımında sosyal iletişim ağlarının rolünün anlaşılması için, bu çalışma kapsamında Orta Batı Anadolu’da yer alan Neolitik Çağ buluntu yerlerinden ele geçen obsidiyen buluntular üzerine yapılan arkeolojik çalışmalardan yararlanılmıştır. Bu amaç doğrultusunda söz konusu döneme tarihlenen buluntu yerlerindeki obsidiyen kullanımı, yerleşimlerin hammadde kaynaklarına olan mesafeleri incelenerek elde edilen bilgiler obsidiyen dağılımında sosyal iletişim ağlarının rolünü belirlemede kullanılmıştır. Böylece, arkeolojik ve etnografik veriler kullanarak, prehistorik yerleşimler arasındaki kompleks takas ve etkileşim ağının varlığı üzerindeki sosyal ve ekonomik etkiler ortaya çıkarılmıştır.Item Isparta Arkeoloji Müzesi’ndeki Mezar Taşlarının Yeniden Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Özgan, Ramazan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiIsparta Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve bugüne değin iyi koruna gelmiş iki adet anthemionlu mezar taşı define arayıcıları tarafından ortaya çıkartılmıştır. Delipınar Tümülüsü olarak adlandırılan mezar yapıtı, Isparta İli, Senirkent İlçesi Yassıören Kasabası’nın 2 km. doğusunda, antik Tymandos Öreni’nde bulunmaktadır. Dikdörtgen prizma biçimli mezar taşlarının yüksekliği 2.80 m. olup, Anthemionlu taçlarının yükseklikleri de 30-35 cm. dir. Anthemion taçları da 23-24 palmet yapraklarından oluşmaktadır. Her iki stel ile birlikte bir de Sfenks betimlemeli 137 x 100 x 32 cm. boyutlarında üçüncü bir kabartma ele geçmiş olup, Sfenks üçgen alınlıklı bir çerçevede sağa yürür biçimde betimlenmiştir. Söz konusu bu üç yapıt N.M. Özsaitler tarafından 1974 yılında fotoğraflarla belgelenmiş, 2005 yılında da bilim dünyasına tanıtılmıştır. Daha sonraları eserler, Isparta Müzesi kataloğunda özetlenmiş, sonra da Anthemion stelleri sevgili B. Hürmüzlü tarafından ayrıntılı ve bilimsel değerlendirmelerle ele alınmışlardır. B. Hürmüzlü her iki Anthemion stelinin içerdiği teknik ve motifsel özelliklerden, aynı dönem olduklarını hem de aynı atölye ürünü olduklarını haklı olarak saptamıştır. Stilistik değerlendirmeler sonucunda, Anthemion stellerini, İonya stellerine benzerliklerini işaret ederek, M.Ö. Geç 6. yy sonlarına tarihlemiştir. B. Hürmüzlü’nün özellikle kronolojik saptamalarına şüpheyle baktığımızdan, stellerin hem tipolojik, hem de kronolojik benzerlerinin daha iyilerini ve paralellerini arayarak, Kyklad adalarının ünlüsü olan Amorgos ve Paros Adaları’nda olduklarını saptadık. Amorgos ve Paros Adası Anthemion stelleriyle yaptığımız stilistik değerlendirmeler sonucu, Isparta, Delipınar kökenli mezar taşlarını M.Ö. 480-470 yıllarına tarihledik. Söz konusu Delipınar Tümülüsü’ne ait üçüncü bir eser de, vurgulandığı gibi, kadın başlı, aslan gövdeli ve kuş kanatlı mitolojik yaratık Sfenks betimlenmiştir. Dolgun ve ağır vücut yapısı, kuvvetli bacaklarıyla yürüyüş halinde betimlenen Sfenks’in kanat teleklerinin, Anthemion’un palmet yapraklarına benzerliği dikkat çekmektedir. Bunlara ilaveten Sfenksin geniş ve ağır, sarkık yüz yapısının yanı sıra, etli ve kalın göz kapaklarıyla hareketsiz ve somurtkan fizyonomik ifadesi, ciddi stil dönemi mutsuz ifadeyi çağrıştırmaktadır. Bu stilistik bağlamda Sfenks’in en yakın benzerlerinden biri M.Ö. 470 yılları civarına tarihlenen “L'exaltation de la fleur” olarak adlandırılan Louvre Müzesi’ndeki zengin içerikli kabartmadır. Anthemion stelleriyle çağdaş olan Sfenks kabartmasının da aynı Tümülüs mezar yapıtına ait olup, yontuculuğuyla ünlü Paroslu yontucular tarafından üretildiklerine inanmaktayız.Item Sürmecik (Banaz – Uşak) Paleolitik Açık Hava Yerleşimi Kenar Kazıyıcıları(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Sarıoğlu, Engin Koray; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSürmecik Paleolitik Açık Hava Yerleşimi hem Dünya hem de Anadolu arkeolojisi açısından oldukça önemli bir yerleşim yeridir. Yerleşim yeri, buluntu topluluğu açısından, tipolojik olarak Orta Paleo-litik Dönem olarak nitelendirilir. Kenar Kazıyıcılar Orta Paleolitik Dönem’de en sık rastlanan alet grubudur. Paleolitik Çağ’ın her döneminde görülebilen bu aletler özellikle Orta Paleolitik’te çok fazla çeşitlenme gös-termiştir. Kenar kazıyıcılar bu çalışma kapsamında incelenen küçük alet grubu içerisinde dişlemeli aletler, çontuklu/çentikli aletler, düzeltili yonga ve dilgilerden sonra dördüncü büyük grubu oluşturur. Kenar kazı-yıcıların literatürde bilinen bütün alt tiplerine bu yerleşim yerindeki 1854 adet kenar kazıyıcı içinde rastlamak mümkündür. Tek kenar kazıyıcılar 1015 örnek ile temsil edilir. Yatay kenar kazıyıcılar 302, iki kenar kazıyı-cılar 219, yöneşen kenar kazıyıcılar 167 adettir. Bileşik aletlerin sayısı 151’dir. 1449 örnek yonga üzerine, 405 örnek dilgi üzerine yapılmıştır. Kenar kazıyıcıların yapımında çakmaktaşı, radyolarit, kalsedon ve kuvarsit olmak üzere 4 adet hammadde tipi tercih edilmiştir. Moustérien’in bu karakteristik aletleri çok çeşitli işlevlere yönelik kullanılan aletlerdir. Buluntu yerinin keşfi ile Batı Anadolu’da Paleolitik Çağ açısından bir bütünlük sağlanmıştır.Item Arkeoloji Mikroskop Altında: Tarihöncesi Yerleşmelerin Yorumlanmasında Arkeolojik Mikromorfolojinin Katkısı(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Uzdurum, Melis; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiFen bilimsel yöntemlerin arkeoloji dünyasında kalıcı bir yer edindiği 1960’lardan bu yana mikroskobik ve ultramikroskobik analizlerin hızla arttığı görülür. Başlangıçta küçük fakat gözle görülebilen maddi kültür ögelerinin, küçük parçaların incelenmesinde kullanılan bu analizlerin sınırları zamanla sedimanlar, mineraller, mikroorganizmalar gibi mikron ölçeğindeki kalıntı ve hatta izleri de içine alacak şekilde genişlemiştir. Bugün geldiğimiz noktada dönüşen yaklaşımlar ve gelişen teknikler ile geçmiş yaşam daha yüksek çözünürlükte incelenebilmektedir. Arkeolojik mikromorfoloji buna katkı sunmakla kalmayıp mikro bağlamın kurulmasını sağlayan bir yöntem olarak ön plana çıkar. Yöntemin günümüz Türkiye arkeolojisinde özellikle de tarihöncesi araştırmalarında halen yeterince tanınır olmadığı, analizlerin münferit örneklerle sınırlı kaldığı görülür. Bu yazıda arkeolojik mikromorfoloji, incelediği kalıntılar ve ilgi alanına giren konuların arkeolojiye sunduğu katkı çerçevesinde ilk kez kapsamlı olarak sunulmaktadır. Bu bağlamda yazı hem Türkçe literatürde arkeolojik mikromorfoloji ile ilgili kuramsal ve terminolojik bir altlık oluşturulmasına hem de arkeolojik mikromorfolojinin Türkiye arkeolojisindeki yerinin sağlamlaştırılmasına katkı sağlamaktadır.Item Corinthian, Attic Black Figure and Red Figure Pottery from Sinope(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Kutalmış, Görkay; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makalede 1951 ve 1953 yılları arasında Sinope antik kentinde E. Akurgal ve L. Budde tarafından yürütülmüş olan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmış Korinth, Attika Siyah ve Kırmızı Figür seramikleri ele alınmıştır. Gerçekleşen bu kazılar dışında, Sinop’ta ele geçmiş diğer bazı buluntular da istatiksel analizlerde değerlendirilmiştir. Sinope’de ele geçmiş en erken Korinth seramik buluntusunun GPK dönemine tarihlenebilecek bir oinokhoe olduğu ve bu buluntunun Kıta Yunanistan’dan ithal edilmiş şimdilik bilinen en erken seramik olduğu anlaşılmıştır. Diğer Karadeniz yerleşimleriyle benzer seramik yoğunlukları gösteren Sinope’de Attika üretimi kırmızı figürlü seramiklerin miktarının MÖ. 5. yüzyıl sonlarında Perikles döneminde başlayan yeni kolonizasyon politikaları çerçevesinde Atina’dan Sinope’ye yerleştirilen Atina vatandaşlarının kente gelmesinden sonra çoğalarak artış gösterdiği görülmektedir. The article deals with Corinthian; Attic Black and Red Figure pottery finds from the excavations conducted by E. Akurgal and L. Budde in the ancient city of Sinope between 1951 and 1953. The study also assesses relevant pottery finds which were found in successive periods found in Sinope and their evaluations in statistical analysis. Assessment of the pottery finds has indicated that the earliest Corinthian products in Sinope is represented by an oinochoe from LPC period. Having relatively parallel pottery densities with the other cities on the Black Sea area, the amount of Attic red-figured ceramics in Sinope appear to increase after the arrival of the Athens citizens, who settled in Sinope, after the new colonization policies that was promoted during reign of Pericles in the last quarter of the 5th century BCE.Item Dirhelerin Kronoloji Sorunsalı Kapsamında Önemli Bir Veri: Pinişa (Şırnak-Uludere)(Ankara Üniversitesi, 2020-12-11) Coşkun, Nilgün; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiVan Gölü Havzası ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yüksek rakımlı kuşağın büyük bir kısmını oluşturan Dağlık Şırnak bölgesinde, 2017’den itibaren sistematik yüzey araştırmaları yürütülmektedir. Bölge, Orta Demir Çağ’da Urartu ve Assur devletleri arasında tampon bölge durumundadır. Çalışmalarımız sıra-sında batıda Gabar Dağı’ndan başlayan ve doğuya doğru artan bir şekilde devam eden dirhe türü yapılar tespit edilmiştir. Dirhe, kiklopik tarza inşa edilmiş kule biçimli yapılara bölge halkı tarafından verilen isimdir. Birbirini görecek şekilde izlemsel noktalara yapılmış bu yapılar, gruplar halinde bir rota oluşturur. Kanımızca, büyük ölçüde askeri amaçlarla tasarlanmışlardır. Geniş bir coğrafyaya yayılmış, büyük bir mimarlık sisteminin par-çaları durumundaki dirheler ile ilgili bilinmeyen pek çok nokta vardır; en önemli sorulardan biri ise yapıldık-ları dönemdir. Kronoloji probleminin temel nedeni; Van Gölü Havzası’nın güneyi ve Kuzeybatı İran’da yapılan önceki yüzey araştırmalarında ve bizim çalışmalarımızda dirhelerin içinden kesin tarihlendirmeye yardımcı olacak miktarda materyal malzeme bulunamamış olmasıdır. Dönem önerileri çoğunlukla mimari özellikler göz önünde bulundurularak yapılmıştır. 2019 yılında Şırnak-Uludere’de Pinişa mevkiinde bulduğumuz dirhe, hemen yanına yapılan yeni askeri noktanın inşaatı sırasında oldukça tahrip görmüştür ve yıkıntılar içinden toplanan, görece yoğun çanak çöm-lek buluntusu, bu tip yapıların tarihlendirilmesine katkı sunabilecek durumdadır. Pinişa dirhede bulunan çanak çömlekler, yüzey araştırmamız sırasında daha önce dirhelere çok yakın konumda bulduğumuz kale, yerleşim ve mezarlardan bulunan örnekler ile yakın benzerlik içindedir. Çanak çömlekler büyük ölçüde, Van Gölü Havzası ile özellikle de Hakkâri M2 mezarında tespit edilmiş olan Pembe-Devetüyü Mallar ile paralellik gösterir. Bazı form ve bezeme unsurlarının da Orta Demir Çağ’da bölgede kullanıldığı görülür. Dirhelerin hiç değilse bir kısmının Urartu Krallığı öncesinde yapıldığını ve belki de uzun süre kullanıldığını şu anki sonuçlarımızla söylemek yanlış olmayacaktır.